Kur'an ve Sünnet
   
 
  KUR’AN’I TANIMA VE ONU ANLAMA METODU

  KUR’AN’I  TANIMA  VE  ONU  ANLAMA  METODU

 

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

 

    Değerli Müslümanlar ! unutmayalım ki Allah’ın kitabını  sağlıklı bir şekilde anlayabilmek için bir takım özlü esaslar ve kurallar vardır.

 

    Bunlar, istenildiği manada öğrenilmediği müddetçe Kur’an’ın hakiki manasını, ne anlatmak istediğini , bizlerden neler isteyip ve nelerden uzak durmamızı emrettiğini kesinlikle bilemeyiz.

 

    Daha doğrusu, - bu kurallar bilinmediği müddetçe - Allah’a karşı kullu-ğumuzu istenildiği manada gerçekleştiremeyiz.

 

    İşte bundan dolayıdır ki, bu sohbetimiz de inşaallah Kur’an’ı sağlıklı bir şekilde anlama yöntemi nasıl olmalıdır veya bu konuda metod ve kurallar nelerdir, bunların üzerinde durmaya çalışacağız.

 

    Değerli kardeşlerim ! Her şeyden önce,kendisini anlamak ve ona hakkıyla iman etmek mecburiyetinde olduğumuz Kur’an’ı çok iyi tanıma mecburiyetindeyiz.

 

    Yani, Kur’an nedir ?  Kim tarafından indirilmiştir ?  Ve bu kitabın gayesi nedir,daveti neyedir, bir müslümanın bunları ana hatlarıyla da olsa bilmesi gerekir.

 

   Kur’an denildiği zaman, basiretli bir müslümanın aklına gelecek ilk şey ;

 

“ …. Bu kitab, bütün noksanlıklardan munezzeh olah Allah tarafın-dan indirilmiş bir kitaptır… “

حم {} تَنزِيلٌ مِّنَ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ  

 

“ Ha mim. Bu kitap Rahman ve Rahim olan – Allah – tarafından indi-rilmiştir. “

FUSSİLET : 1-2.AY.

Rabbimiz yine buyuruyor :

 

أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِندِ غَيْرِ اللّهِ لَوَجَدُواْ فِيهِ اخْتِلاَفاً كَثِيراً

  

“ Onlar Kur’anı hiç düşünmüyorlar mı ? Eğer o Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı,onda birbirine muhalif çok şeyler olurdu. “

 

                                                                                                                      NİSA : 82.AY.

 

   Bu kitabın daveti ve gayesi ise, insanlığın yaratılış ve bu aleme gönderiliş gayesi olan tevhidedir…

هَـذَا بَلاَغٌ لِّلنَّاسِ وَلِيُنذَرُواْ بِهِ وَلِيَعْلَمُواْ أَنَّمَا هُوَ إِلَـهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُوْلُواْ الأَلْبَابِ

 

“ Bu – Kur’an – insanlara bir tebliğdir. Bununla uyarılsınlar, O’nun tek ilah olduğunu bilsinler ve sağ duyu sahipleri de öğüt alsınlar diye indirilmiştir. “

İBRAHİM : 52.AY.

 

   Bu Ayeti celile, Kur’anın bir tebliğ olduğunu ve ayrıyeten Alemlerin rabbi olan Allah’ın da tek bir ilah olduğunu dolayısiyla sadece ve sadece O’na ibadet edilmesi gerektiğini anlatmaktadır.

 

   Değerli Müslümanlar ! yine aynı anlamda ;  Kur’anı okuyanlar onun davetinin Tevhide olduğunu açıkça anlatan Ayetlerle karşılaşacak-lardır…. Rabbimiz buyuruyor :

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

 

Ben,Cinleri ve İnsanları sadece bana ibadet etmeleri için yarattım.

                                                                                                        

                                                                                                         ZARİYAT: 56.AY.

Diğer bir ayeti Celilesinde ise :  

…... وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً   

 

“ Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın ”

                                                                                                              NİSA : 36.AY.

 

   Bu kitap ihtilaf ve tezat şeyler içermekten, noksaklıktan, ihtimal-den ve içerisinde ihmal edilmiş bir şeylerin varlığından uzak olan bir kitaptır….”

 

    Basiretli bir müslümanın Kitabı hakkında bilmesi ve kendisine bu anlamda iman etmesi gereken en özlü kurallardan birisi de budur.

 

   Yani, bu kitabın ihtilaf ve tezat şeyler içermekten, noksaklıktan, ihtimal-den ve içerisinde ihmal edilmiş bir şeylerin varlığından uzak bir kitap olduğunu bilmesi gerekir…..

 

   Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

 

أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِندِ غَيْرِ اللّهِ لَوَجَدُواْ فِيهِ اخْتِلاَفاً كَثِيراً

  

“ Onlar Kur’anı hiç düşünmüyorlar mı ? Eğer o Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı,onda birbirine muhalif çok şeyler olurdu. “

 

                                                                                                                      NİSA : 82.AY.

 

   Yani ; bu kitabın üzerinde iyi düşünün, iyi tedebbür edin… Bu kitap Allah tarafındandır, dolayısiyla onun içerisinde birbirine muhalif bir şey yoktur.

 

“ …. İbnu’l As r.a dan ; Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Kur’an , bir kısmı diğer bir kısmını yalanlamak için indirilmemiştir…….. “

 

                                                                                               İBNİ MERDEVEYH  : TEFSİR DE

                                                                                                                                             İBNİ KESİR         : 3.C.1171.SAY.

 

    Dolayısıyla bu mükemmel kural, dinleri ile alakalı bir çok ihtilaf içe-risinde olupta, davalarına Kur’an’dan delil getirmeye çalışanların yanlışta olduğunu ve bu iddialarının da batıl bir iddia olduğunu  kanıtlamaktadır.

 

  Değerli kardeşlerim ! Kur’anı kerim, inanaların farklı farklı görüşlere sahip olmasına vesile olacak ihtimalli şeyler sergilemekten de uzak bir kitaptır.

 

   Yani,öyle de anlaşılır,böyle de anlaşılır mantığının Kur’an’da kesinlikle yeri yoktur. Bir Müslümanın bilmesi gereken kurallardan bir tanesi de  işte budur.

 

   Belki okumuş olduğumuz Ayet’i kerimelerde ihtimalli manalar gözü-müze çarpabilir…. Veya biz öyle anlayabiliriz. Ama bunun kesinlikle böyle olmadığını ve o Ayet’in mutlaka tek manaya delalet ettiğini bilme-miz gerekir.

 

  Çünkü ihtimal mana ihtilafa götürür. Bu da, biraz önceki zikri geçen Ayet’i kerime ve hadisi şerifin ortaya koyduğu kurala terstir….Yani, - Ayet ve Hadisin de ifade ettiği gibi -  onda birbirine muhalif bir şey kesinlikle yoktur.

 

    Değerli kardeşlerim ! Kur’an denildiği zaman, basiretli bir müslümanın bilmesi gereken kurallardan bir tanesi de, onda ihmal edilmiş bir şeyin olmadığıdır.

 

   Yani,din adına her şey onda ana hatlarıyla anlatılmış ve hiçbir şey ihmal edilmemiştir… Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

 

 ِ………….. الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِيناً ……..

 

“ …… Bu gün sizin dininizi kemale erdirdim ve size olan nimetimi de tamamladım. Ve sizin için din olarak islam’dan razı oldum …… “

 

                                                                                                                      MAİDE : 3.AY.

 

                                ……. مَّا فَرَّطْنَا فِي الكِتَابِ مِن شَيْءٍ……..

 

“ ……. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık ………… “

                                                                                                                    EN’AM : 38.AY.

 

   İşte bu ve emsali deliller,yüce kitabımız Kur’an’ı kerimde hiçbir şeyin ihmal edilmediğine ve hiçbir şeyin noksan bırakılmadığına delalet etmek-tedir.

 

   Bundan kastımız ise, - biraz önce de ifade edildiği gibi - Kur’ân, ana hatlarıyla her meselenin özlü esaslarını zikretmiş ve bu manada hiçbir şeyi eksik bırakmamıştır.

 

   Namazların rekat sayılarını, zekatın nisabını ve sair ibadetlerin keyfi-yetlerini belki zikretmemiştir ama, unutmayalımki inananların bu hususta nereye başvurmaları gerektiğini,bunları tafsili bir şekilde nereden öğrene-ceğini açıkça anlatmıştır….

 

 Rabbimiz bu anlamda  kerim kitabında şöyle buyrulmaktadır :

 

وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

 

"  - Ey Muhammed - … Sana da bu zikri indirdik ki, insanlara kendi-lerine indirileni beyan edesin. Umulur ki tefekkür ederler "

                NAHL : 44. AY

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                

   Yine bir Ayet’i Celilesinde :

 

 إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللّهُ ……….  

 

  Hakikat biz sana bu kitabı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında  Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin ….. “

                                                                                                                     NİSA : 105.AY.

 

لَقَدْ كَانَ  لَكُمْ فِي  رَسُولِ اللَّهِ  أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ  يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً

 

“ Andolsun ki Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’ı ve Ahiret gününü umar olanlar ve Allah’ı çok zikreden kimseler için pek güzel bir örnek vardır.”

                                                                                                                                                       AHZAB.21.AY.

 

     İşte bu Ayet’i kerimeler açık ve net bir şekilde Kur’an’ın beyanının, onun tafsili bir şekilde tefsirinin Allah resulü s.a.v’e verildiğini ve bu konuda en güzel örnek ve önderin de Resulullah s.a.v olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

   Öyleyse basiretli bir müslümanın bu kuralı da iyi öğrenmesi ve buna uygun hareket etmesi gerekir.

 

   Değerli kardeşlerim ! Müslümanın iman edeceği hususlardan birisi de, Kur’an’ın her yönü ile açıklanıp beyan edilmiş bir kitap olduğunu ve onda kapalı bir şeyin bırakılmadığını kabul etmesidir….

  

   Rabbimiz bu konuda da şöyle buyurmaktadır :

 

الَر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ

 

“ Elif Lam Ra . Bu öyle bir kitaptır ki, hikmet sahibi ve her şeyden haberi olan Allah tarafından Ayet’leri sağlamlaştırılmış ve sonra da açıklanmıştır. “

                                                                                                                        HUD : 1. AY.

 

كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآناً عَرَبِيّاً لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

 

“ Bu kitap, anlayan bir kavim için Ayet’leri açıklanmış Arapça bir kitaptır. “                                                                                                    

                                                                                                                FUSSİLET : 3 . AY.

 

   İşte bu ve emsali deliller de,Allah’ın kitabının her yönü ile açıklanıp beyan edildiğini ve onda hiçbir şeyin kapalı bırakılmadığını anlatmak-tadır.

 

   Öyle ki , müteşabih Ayet’ler hususunda bile açık ve net ifadeler kulla-narak ; “ Bunlarla uğraşmayın, çünkü bunların te’vilini ancak Allah bilir. Siz onlara öylece iman edin “ diyerek bu yönlü bile kapalı bir şey bırakmamıştır.

 

   Değerli kardeşlerim ! Müslümanın bilmesi gereken en önemli husus-lardan bir diğeri de, Kitabın tafsilatlı bir şekilde açıklanmasının sünnet  tarafından yapıldığını ve sahih olan sünnetin de Allah’tan inen vahyi gayri metluv olduğunu kabul etmesidir.

 

   Yani, Kur’an’ın mübhem ve mücmelini beyan edenin sünnet olduğunu, Kur’an’ın umumi olan hükmünü tahsis edenin sünnet olduğunu ve Kur’an’ın mutlak ifadelerini takyid edenin de yine sünnet olduğunu ve bu sünnetin de vahiy olduğunu bir müslümanın mutlaka bilmesi ve buna uygun hareket etmesi gerekir.

 

   Allah’u Azze ve Celle Kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

 

   إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللّهُ ……….  

 

  Hakikat biz sana bu kitabı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında  Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin ….. “

                                                                                                                     NİSA : 105.AY.

 

   Değerli Müslüman ! unutma ki buradaki zikri geçen ; Allah’ın sana gösterdiği şekilde, ifadesi çok önemli bir ifadedir…. Bu ifadeye göre ; Kur’anın pıratize ediliş şekli Allah tarafından gösterilmiştir.

 

   Hatta Allah resulü s.a.v’in : “ Cibril namaz için bana geldi ve onu talim ettirdi “ anlamındaki hadisler de bunun açık delillerindendir.

 

   Rabbimiz yine şöyle buyurmaktadır :

 

لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ    إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ    فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ    ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ

 

" Ey Muhammed ! Cibril vahyi sana getirdiğinde dilini acele edip hareket ettirme. Onu senin gönlünde toplayıp cem etmek bize aittir. Sen sadece onun okunuşunu takip et yeter, Sonra,onu beyan etmek de bize aittir "

                       KIYAME : 16.17.18.19

                                                                                                                         

    Zikredilen bu Ayet’i kerimelere de dikkat edilirse burada açık bir şekilde sünnet’in vahy olduğu anlatılmaktadır. Şöyle ki ; Peygamberimiz s.a.v Kur'an’ın vahyedilişi esnasında acele ediyordu.

 

   Yani, indirilenin okunup ezberleneceği gibi, onun bir de izahı, tefsiri nasıl ve ne şekil de olacak diye heyecanlanıyordu. Allah’u Azze ve Celle ise : " Sen acele edip heyecanlanma. Kur'an’ı senin gönlünde toplamak bize aittir. Sen sadece onun okunuşunu takip et yeter. Sonra indirilen o Ayet’leri tefsir etmekte yine bize aittir.”  buyurmak-tadır.

 

    Ayet’i Kerimedeki zikredilen ” beyanehu “ ibaresindeki " hu " zamiri, önceden indirilene işarettir. Binaenaleyh, Kur'an’ı kerimdeki indirilen namaz emri olsun, zekat emri olsun. Hac emri olsun, oruc emri olsun, bunların hepsi de     “ Vahy’i gayri metluv ”  dediğimiz sünnet’le tefsir edilmiştir.

 

   Dolayısıyla bir müslümanın Kur’anı sağlıklı bir şekilde anlayabilmesi için bu gerçeği kabul etmesi ve  Kur’an’ın tefsiri, izahı, beyanı mahi-yetindeki hadislere de buna göre değer vermesi gerekir.

 

   Rabbimiz yine şöyle buyurmaktadır :

. وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

 

“ ……. Sana da bu zikri indirdik ki, insanlara kendilerine ne indiril-diğini sen beyan edesin. Umulur ki tefekkür ederler. “

                                                                                                                     NAHL : 44.AY.

 

“ ….. Ebu Said el-Hudri r.a’dan gelen bir hadislerinde ise Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : “ Ey insanlar ! size iki ağılık bıraktım. Allah’ın kitabı ve benim sünnetim. Kur’an’ı sünnetimle konuşturun onu zorlaştırmayın…….“                                                            

                                                                        HATİBU’L BAĞDADİ . EL-FAKİH : 1.C.94

 

    İşte bu Ayet’i kerime ve hadisi şerif de, açık ve net bir şekilde Kur’an’ın tefsirinin sünnet tarafından yapıldığını bizlere anlatmaktadır... Dolayısıyla - biraz önce de ifade ettiğimiz gibi – bir müslümanın bu konuyu da peşinen kabullenmesi ve buna uygun hareket etmesi gerekir.

 

   Değerli kardeşlerim ! İşte zikretmiş olduğumuz deliller, Kur’anı bize tanıtan en güzel deliller olduğu gibi, ayrıyeten bu delillerin ortaya koyduğu kurallar da, Kur’an’ın sağlıklı bir şekilde anlaşılmasını sağla-yacak en özlü kurallardır.     

 

   Hulasa bu deliller ve kurallar bize ; “ Bu kitabın Allah tarafından indirildiğini, onda şek ve şüphenin olmadığını ve ayrıyeten onun içe-risinde ihtilaf, tezat, ihmal ve noksan bırakılan bir şeyin olmadığını, Kur’anı tefsir edecek olan mercinin sünnet olduğunu ve Kur’anın tefsiri mahiyetinde olan sünnetin de vahy olduğunu anlatmaktadır …… 

 

   Değerli kardeşlerim ! bu zikretmiş olduğumuz özlü kaide ve kuralların yanı sıra yine bir takım kaide ve kurallar daha var ki bunlar da, Kur’an’ın sağlıklı bir şekilde anlaşılmasını sağlayan ve ihtilaflara set çeken kaide ve kurallardır.

 

MANTUK  VE  MEFHUM  KURALI

 

   Bunlardan birisi , Mantuk ve Mefhum kuralıdır…. Öyleyse öğrenilmesi gereken kurallardan birisi de mantuk ve mefhuf kuralıdır.

 

Mantuk : Konuşma esnasında,cümleden anlaşılan manadır.Yani mantukun delaleti, konuşulan harflerin maddesinden ve lafızlarından oluşur.

 

Mefhum ise : Konuşma esnasında lafzın delalet ettiği manadır. Yani lafzın kasdettiği manadır.

 

   Bu konuda asıl, mantuk’tur.Yani, Ayet’leri okurken itibar edilmesi gereken husus zikredilen lafızdır. Ta ki başka bir delil ile “ bu kelimeden kasıt şudur “ denilirse,bu sefer itibar o mefhumadır.

 

   Bunun başka bir ifade şekli ise ; Lafızdan kasdın ne olduğunu eğer başka bir delil beyan ederse, bu takdirde, Mefhum mantuka mukaddem olur.

 

   Örneğin ; “ Salat “ kelimesi arap luğatında kelime olarak  dua mana-sınadır. Ve bu mana, bu kelimenin mantukudur. Ama bazı yerlerde bu kelimeye, karineler yardımı ile “ namaz manası yüklenmiştir “  dola-yısıyla  bu yerlerde zikri geçen salat kelimenin mefhumu “ namaz “ dır.

 

   Allah’u Azze ve Celle kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

 

“ Ey iman edenler ! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar da ellerinizi yıkayın. Başlarınızı da meshedin …… “

                                                                                                                      MAİDE : 6.AY.

 

   Bu Ayet’i kerimeden hareketle başı mesh hususunda inananlar arasında ihtilaf söz konusu olmuştur. Kimileri demiş ki ; buradaki “ ba “ dan kasıt “ ilsak “ içindir. Yani bitiştirme, değdirme manasınadır. Dolayısıyla dokunsan da olur…. Bu bilindiği gibi Şafiilerin görüşü.

 

   Kimileri de demiş ki ;  buradaki  “ ba “  dan  kasıt “ ba’diyet “ manası-nadır. Yani, bir kısmı meshedilmelidir…” Dörtte biri “ diyerek Hanefiler de bu görüşe sahib olmuşlardır.

 

   Kimileri de ; tamamının mesh edilmesini söylemiştir. Bu da İmam Malik’in görüşüdür…. Ki, isabet etmiştir.

 

   Hatta bu mesele yüzünden tarihte inananlar arasında, birbirlerinin arkasında namaz kılmama gibi bir problem dahi  gündeme gelmiştir.

 

   Halbuki – biraz önce de ifade edildiği gibi - Allah’ın kitabı ihtlaftan ve insanları ihtilafa düşürmekten münezzehtir…. O bir çok Ayeti celilesinde ihtilaf etmeyin derken,nasıl olurda insanları ihtilafa düşürecek ifadeler kullanır…..  Öyleyse arıza insanlardan kaynaklanmaktadır.

 

   Arıza ,Mantuk ve Mefhum kuralının  bilinmemesi  ve bu kurala uygun hareket edilmemesinden kaynaklanmaktadır.

 

   Şimdi bu kural çerçevesinde biraz önceki zikredilen meseleyi ele alacak olursak, ihtilaf ortadan kalkacaktır

   Ayet’i kerimede zikri geçen mesh kelimesinin mantuku dokunmaktır. Ama bu dokunmanın şekil ve şemalini beyan eden şu hadisi şerif ise,bu kelimenin mefhumu olmuştur. Yani,mesh’ten kastın nasıllığıdır.

 

 { …. Bir adam Abdullah ibni Zeyd’e gelip – ki bu adam Amr b. Yahya’nın dedesidir - : " Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`in nasıl abdest aldığını bana gösterebilir misin ? " diye sormuş. O da " Evet " demiş. Bunun üzerine - bir mıkdâr - su istemiş. - Râvî der ki - ellerine su döktükten sonra iki kere yıkadı. Sonra üç def`a ağzını çalkalayıp burnuna su verdi. Sonra yüzünü üç kere yıkadı. Sonra ellerini dirseklerine kadar ikişer def`a yıkadı. Sonra iki eliyle – bütün - başını mesh edip her iki elini ileri geri götürdü. (Oradan da) başladığı yere getirdi. Ondan sonra da ayaklarını yıkadı. }

                                                                                                               BUHARİ : 1.C.328.S

 

 

    Görüldüğü gibi bu hadisi şerif, kendisinden farklı manalar çıkarılan mesh kelimesinin burada tek manaya delalet ettiğini açıklamaktadır. O da,kaplama mesh dediğimiz ,başın tamamının mesh edilmesidir.

 

   Dolayısıyla Ayet’in manası ; “ Ey iman edenler ! Namaza kalkacağı-nız zaman …. yüzlerinizi ve dirseklere kadar da ellerinizi yıkayın. Başlarınızı da komple meshedin ……….. “ demektir.

 

   Allah’u  Azze ve Celle  yine  biraz önce zikretmiş olduğumuz Abdest Ayet’inin  bir kısmında şöyle buyurmaktadır :

……...أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء……

“ …… Veya kadınlara dokunmuş iseniz ….. “

                                                                                                                      MAİDE : 6.AY.

 

    Yani, Ey iman edenler ! ………… Eğer cünüpseniz temizlenin. Hasta, yahut yolcu iseniz, yahut biriniz ayak yolundan gelmişse, yada kadınlara dokunmuş su bulamamış iseniz, bu durumda temiz bir toprakla teyemmüm edin  ……… “  buyurmaktadır.

 

   Yine bu Ayet’i celileden hareketle kimileri ; buradaki  “ lems “ den kasıt  “ hakiki manadaki dokunmaktır “ demiş ve bir erkeğin kadına dokun-masıyla abdestinin bozulacağını söylemişlerdir.

 

    Kimileri de ; hayır ! “ Karine bulunursa lafız hakiki manasından mecaza aktarılır “  ve bunun karinesi de :

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ   

“ Ey iman edenler ! inanan kadınları nikahlayıp da henüz onlara dokunmadan boşarsanız …… “

                                                                                                                   AHZAB : 49.AY.

 

    Ayetidir. Dolayısıyle buradaki  “ dokunmaktan “ kasıt    cimadan kinayedir  demiş ve kadına dokunmanın abdesti bozmayacağını söyle-mişlerdir.

 

   Dolayısıyla bu meselede zikri geçen mesh kelimesinin mantuku  dokunmak. Bunun mefhumu ise cima’dır. - yani cinsel ilişkidir -  Çünkü biraz önce de ifade edildiği gibi :

  

   “ Karine bulunursa lafız hakiki manasından mecaza aktarılır “ demiştik.Ve bunun karinesi de :

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَكَحْتُمُ الْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِن قَبْلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ...  

“ Ey iman edenler ! inanan kadınları nikahlayıp da henüz onlara dokunmadan boşarsanız …… “

                                                                                                                   AHZAB : 49.AY.

 

Ayet’i kerimesi olduğu gibi, Aişe validemizden rivayet edilen şu hadisi şeriftir :

 

{ ….. Aişe r.a’ya Abdullah ibnu Zübeyr gelir  ve der ki : " Ey mü'minlerin annesi, Allah Rasulü s.a.v. hanımlarından bazılarına dokunup abdest almadan gidip namaz kılar mıydı ?   Bunun üzerine Aişe validemiz tebessüm ederek " O hanımlarını öper ve abdest almadan namaz kılardı " diyerek cevap verir. }

                                                                                                         İBNİ  MACE  : 2.C.502.N

                                                                                                                                            TİRMİZİ         :  1.C. 86.N

                                                                                                                                             E. DAVUD   : 1.C. 178.N

 

   Dolayısıyla Mantuk ve mefhum hususunun da istenildiği manada bilinmesi, Kur’an’ı anlamada çok önemli bir kural olacağı gibi ,ihtilafları halleden ve inananları da tek noktaya getirecek olan bir kuraldır.

 

SİYAK  VE  SİBAK  KURALI

 

   Değerli kardeşlerim !  Kur’anın sağlıklı bir şekilde anlaşılması husu-sunda önemli  kurallardan bir tanesi de ; Siyak ve Sibak kuralıdır.  Yani,Ayet’in öncesini ve sonrasını ele alarak alaka kurma kuralıdır.

 

   Zira Ayet’lerin öncesini ve sonrasını göz önünde bulundurmadan elde edilen anlayışlar, çoğu zaman yanlış anlayışlar olmuştur. Dolayısıyla, eğer sağlıklı bir Kur’an anlayışına sahip olmak istiyor isek, Ayet’leri siyak ve sibakı ile ele alma mecburiyetindeyiz.

   Bu konuda şu örneği verebiliriz ; Allah’u Taala kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

ذُقْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ

 

“ Tad bakalım,şerefli olan ,değerli olan yalnız sensin “

                                                                                                                   DUHAN : 49.AY.

 

   Oysaki Ayet’i kerimede kullanılan Aziz ve Kerim ifadeleri, hakiki anlamda değil, istihza yoluyla mecaz anlamında kullanılmıştır.

 

   Bu ise, Ayet’in siyakından ve sibakından anlaşılmaktadır. Çünkü bu Ayet’i kerimenin öncesine baktığımız zaman,bahsi edilen kimseler, cehennemi boylamış günahkar kimselerdir. Dolayısıyla,Allah’u Azze ve Celle’nin Aziz ve Kerim gibi güzel sıfatlarla onlardan söz etmesi mümkün değildir….  Gelin hep beraber bunun böyle olmadığını anlatan Ayet’in siyak ve sibakına bakalım…. Rabbimiz buyuruyor ki :

 

“ Doğrusu, o zakkum ağacı (43) Günahkar olanın yemeğidir. (44) Pota gibi karınlarda kaynar durur. (45) Tıpkı kaynar suyun kaynaması gibi. (46) " Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin. (47) Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün. (48) Tad, şerefli olan, değerli olan sensin. (49) İşte o kuşkulanıp durduğunuz şey budur. (50) “

 

 

                                                                      DUHAN : 43 – 44 – 45 – 46 – 47 – 48 – 49 – 50 - AY.

 

   Bu sebeptem dolayıdır ki, Ayet siyak ve sibak çerçevesinde ele alındığında manası şu demektir :

 

“ Tad bakalım,hani şerefli olan,değerli olan yalnız sendin ? “

 

 

KUR’ANIN  NASİH  VE  MENSUH’UNUN  BİLİNMESİ

 

   Değerli Müslümanlar ! şüphesiz ki Allah’ın Kitabını sağlıklı bir şekilde anlamanın en güzel yollarından birisi de, kitabın nasih ve mensuhunu bilmektir…. 

 

 

   Unutmayalım ki bir müslümanın bahsini ettiğimiz bu ilme ne derece vukufiyeti varsa,o derecede dinini sağlıklı bir şekilde yaşıyor ve Kur’anı o derece de anlıyor demektir. Bunun tam tersi ise, o derecede de yanlış yapıyor veya dinini o derecede sağlıksız yaşıyor demektir.

 

“ … Ali r.a bir gün mescitte insanlara islamı anlatan bie adam gördü ve ona : Sen nasih ve mensuh’u biliyor musun ? diye sordu. Adam :

- Hayır bilmiyorum, dedi. Ali r.a ona : Sen helak oldun insanları da helaka sürüklüyorsun, dedi. Ondan sonra adamı mescitten çıkarttı ve ona bir daha insanlara islamı anlatmayı yasakladı.

 

SUYUTİ EL – İTKAN Fİ ULUMUL KUR’AN : 2 / 55

 

    İşte, sağlıklı bir din yaşama hususunda bir müslümanın öğrenmesi gereken en önemli ilimlerden birisi de budur…. Yani Nasih ve Mensuh ilmidir.

   Dinini dert edinen bir müslümanın ana hatlarıyla da olsa bu meselede mutlaka bilgi sahibi olması gerekir. Neden ? .

 

   Çünkü, bu konuda bilgi sahibi olması gerekir ki, Kur’an’da  karşılaştığı Ayet’lerin hangisi ile amel edeceğini bilebilsin.

 

    Bu konunun güzel anlaşılması için önce Nesh kelimesinin luğavi ve istilahi tariflerini yapmak istiyorum.

 

NESH  KELİMESİNİN  LUĞAT  MANASI

 

NESH : İZALE  ETMEK … GİDERMEK … YOK ETMEK … DEĞİŞTİRMEK … NAKLETMEK manalarına gelir.

                                                                                    İBNİ MANZUR . LİSANU’L ARAB : 3.C.61

 

  Nesh’in bu manalarda kullanıldığı deliller şunlardır.

 

 ِ…… فَيَنسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ “……..

 

“ … Allah şeytanın ilka ettiğini nesheder – yani yok eder – sonra kendi Ayet’lerini sabit kılar …….. “

                                                                                                                     HACC : 52.AY. 

 

   Bu Ayet’te zikredilen Nesh kelimesi ,Yok etme …. İzale etme …. Manasında kullanılmıştır.

 

  Hatta Araplar, Güneş gölgeyi sildiği ve onun yerine geçtiği zaman  Neseheti’ş Şemsu’z zille  ifadesini kullanırlar.

 

مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِّنْهَا أَوْ مِثْلِهَا أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللّهَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

 

“ Biz neshettiğimiz veya unutturduğumuz bir Ayet’in yerine ya ondan daha hayırlısını, yahut onun benzerini getiririz. Allah’ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi ? “

                                                                                                                BAKARA : 106.AY.

   Bu zikredilen Ayet’i kerimedeki Nesh kelimesi de , Tebdil ve Tahvil    yani ; Ortadan kaldırma …. Ve ….. Değiştirme ….. manasında kullanılmıştır.

 

هَذَا كِتَابُنَا يَنطِقُ عَلَيْكُم بِالْحَقِّ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنسِخُ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ

 

“ İşte kitabınız, aleyhinize konuşuyor, gerçeği söylüyor. Çünkü biz, yaptıklarınızı yazıyorduk. “

                          CASİYE : 29.AY.                                                                                          

 

   Bu Ayet’i Celile’de  zikredilen Nesh kelimesi de , istinsah manasınadır. Yani, nakletme manasınadır.

 

   Bu mana, Arapların ; Nesehtu’l kitab … Kitabı neshettim … Yani, kitabı başka bir yere yazdım, onu istinsah ettim, şeklindedir.

 

NESH  KELİMESİNİN  ISTILAHİ  MANASI

 

    Nesh’in ıstılahi tarifi ise ; Mutlak’ın takyid edilmesine ….. Amm’ın tahsisine …. Mübhem ve mücmel’in beyanına …. Ve ….. Şer’i bir hükmün, yine şer’i bir hükümle ortadan kaldırılmasına …. Denir.

 

   Mütekaddimin – yani ilk dönem – ulemasının sözlerini inceleyenler, onların nesh kelimesini usulcülerin kullanmış olduğu manadan daha genel bir anlamda kullandıklarını görecektir.

 

   Onlar, - biraz önce de ifade ettiğimiz gibi – Mutlak’ın takyid edilmesine nesh ifadesini kullanıyorlardı.

 

   Onlar, Amm’ın tahsisine nesh tabirini kullanıyorlardı. Keza onlar, mübhem ve mücmelin beyanı için de nesh tabirini kullanıyorlardı.

 

    Ve yine onlar,şer’i bir hükmün yine şer’i bir hükümle ortadan kaldırıl-masına da nesh tabirini kullanıyorlardı.

 

   Onları böyle bir tutuma iten sebeb ise,bütün bu sözü edilen şeylerin aynı manaya çıkmasından dolayıdır.

 

   Çünkü,önceki ulemanın ıstılahında nesh, önce gelen emrin yükümlülük konusunda muradedilen şeyin olmadığı sonucunu gerektirmektedir.Yani, muradedilen şeyin sadece son olarak getirilen şeyin olmasıdır.

 

   Dolayısiyle, bu durumda birincisi ile amel edilmemekte, ikincisi ise kendisiyle amel edilen hüküm olmaktadır.

 

   Ama benim burada anlatmak istediğim ise ; şer’i bir hükmün yine şer’i bir hükümle ortadan kaldırılması manasına gelen nesh’tir.

 

   Yani bir müslümanın Kur’anı sağlıklı bir şekilde anlaması ve yaşaması için, bu konuyu da çok güzel bilmesi gerekir.

 

   Neshin bu anlamda varlığını isbat eden Kur’ani delillere gelince, onlar da şunlardır :

 

مَا نَنسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِّنْهَا أَوْ مِثْلِهَا أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللّهَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

 

“ Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye – kadar - hiç bir Ayeti neshetmez – yani hükmünü yürürlükten kaldırmaz - veya unut-turmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten herşeye güç yetirendir. “

 

BAKARA : 106.AY.

 

وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً مَّكَانَ آيَةٍ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُواْ إِنَّمَا أَنتَ مُفْتَرٍ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ

 

“ Biz bir Ayeti, bir – başka - Ayetin yeriyle değiştirdiğimiz zaman, Allah neyi indirdiğini daha iyi bilirken. " Sen yalnızca iftira edicisin " dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler. “

NAHL : 101.AY.

      

يَمْحُو اللّهُ مَا يَشَاءُ وَيُثْبِتُ وَعِندَهُ أُمُّ الْكِتَابِ

 

“ Allah, dilediğini siler, dilediğini de bırakır. Kitabın anası O'nun katındadır. “

 

KUR’ANDAKİ  NESH  KONUSU

 

   Değerli Müslümanlar ! Kur’an’daki nesh konusu üç kısımda gerçek-leşmiştir….. Yani Kur’an’daki nesh üç kısımdır.

 

1 – Hükmü ve tilaveti mensuh olan Ayet’ler …..

2 – Hükmü mensuh, tilaveti baki olan Ayet’ler …..

3 – Hükmü baki, tilaveti mensuh olan Ayet’ler …..

 

HÜKMÜ  VE  TİLAVETİ  MENSUH  OLANLAR

 

   Kur’an’daki nesh çeşitlerinden birisi Hükmü ve tilaveti mensuh olanlar-dır… Bundan kasıt ; bu tür Ayet’ler, bir zamanlar Kur’an’da var olupda okunan ve hem de hükmüyle amel edilen Ayet’lerdi

 


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol