Kur'an ve Sünnet
   
 
  Feraiz Meselesi

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Feraiz Meselesi     

 

Feraiz Meselesi:

Burada maksat, nassların tüm hükümlere şamil olmasıdır. Biz bu hükümler içinden en müşkil olanına açıklık getireceğiz, "feraiz" konusu ise ahkam meselelerinin en zor olanıdır. Ahkam meselesinde kıyası nefyedenler birçok meselede nassın dalaletinden, üzerinde icmaa olduğunu zannettikleri görüşlere döndüler ve üzerinde icmaa bulunmadığını zannettikleri hükümleri nefyettiler ki her iki davranış da hatalıdır.

Birinci davranışı açıkladık.

İkinci davranışa gelince; Bir meselede icmaanın bulunmaması, muayyen bir delil ile fayda verir. Ve mutlaka diğer şer'i delillerin nefyi gerekir. Aynen "müşerrike" meselesinde olduğu gibi. Kardeşlerden birinin mirası icma ile sabit olsa, diğer kardeş üzerinde icmanın bulunmaması, onun miras hakkına engel değildir.

(Müşerrike/Teşrik meselesi feraiz ilminin en zor ve ihtilaflı konularından birisidir. Kelime olarak mirasa ortak olmak, iştirak etme, mirastan pay alma anlamına gelir.

Müşerrike meselesi şu durumda söz konusu olmaktadır: "Koca, altıda bir pay sahibi anne veya nine, annenin iki veya daha çok kardeşleri ve kız veya erkek bir veya daha fazla öz kardeşleri")

Biz, nass ve kıyas diyoruz ki, bunlar da Kitab ve mizan'dır. Kitab ve mizan annenin oğlunun mirastan sülüs (üçte bir) payının bulunduğuna delalet etmektedir.

Ali (Ali b. Ebu Talib) ve ona tabi olanların görüşü de bu doğrultuda olduğu gibi.

(İbn Mesud, Ubey b. Ka'b, İbn Abbas, Ebu Musa el-Eş'ari (r.anhüm) ve ayrıca eş-Şa'bi, İbn Ebi Leyla, el-Anberi, Şerik, Ebu Hanife, Ebu Yusuf, Muhammed b. Hasan, İmam Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Adem ve daha birçok alim bu görüştedir.)

Ebu Hanife ve meşhur bir rivayete göre Ahmed b. Hanbel'in de mezhepleri böyledir.

(Bu görüşe göre mirasın şöyle taksim edilmesi gerekir: 6 hisse Koca 3 hisse Anne veya nine 1 hisse Annenin kardeşleri 2 hisse öz kardeşlere hisse yok)

(Bkz. Ahkamu'l-Kur'an (Cassas) 2/92, Haşiyetu İbn-i Abidin: 5/827).

(Ebu Hanife Numan b. Sabit. İmam ve fakih. Irak alimlerinden. Şafii "İnsanlar fıkıhta Ebu Hanife'nin iyali gibidirler" demiştir. 150 yılında vefat etti.)

Harb ise teşrik gerektiğini rivayet etmiştir ki bu, Zeyd ve ona tabi olanların, Malik ve Şafii'nin de görüşleridir.

(Bu görüşe göre, annenin kardeşleri, öz kardeş bulunursa bu durumda meselenin aslı altı hissedir. Kocaya üçün yarısı, anne ve nineye altıda bir, geriye kalan iki hisse ise annenin kardeşleri ile Öz kardeş arasında sayılarına göre dağıtılır.)

(Harb; İmam ve allame. Harb b. İsmail el-Kermani. Fakih Ahmed b. Hanbel'in öğrencisi. 280 yılında vefat etti.)

(Zeyd b. Sabit. Sahabi. Büyük imam. Karii. Medine müftüsü. Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) vahiy emini ve katibi Kur'anı toplama heyetinin başkanı. 45 yılında vefat etti.)

(Ömer b. Hattab, Osman b. Affan, (r.anhuma) Ayrıca Said b. el-Müseyyeb, Şüreyh el-Kadi, Mesruk, Tavus, Muhammed b. Şirin, İbrahim en-Nehai, Ömer b. Abdulaziz, Sevri, Malik ve Şafii de bu görüştedirler.)

Bu mesele üzerinde Ömer ve Osman ve hatta Ali ve Zeyd hariç tüm sahabeler ihtilaf etmişlerdir.

(Osman b. Affan b. Ebî'l-As, Ebu Amr, el-Emevi, Zu'nnureyn. İlk müslümanlardan. Peygamber kızları Rukiyye ve Ümmü Gülsüm ile evlendi. H. 35 yılında evinde şehid edildi.)

Ali Teşrik olmayacağı yönünde kesin görüş beyan ederken, Zeyd de kesin olarak teşrik olacağını savunmuştur

Anberi şöyle dedi:

"Ali'nin sözü kıyas, Zeyd'in sözü ise istihsana daha uygundur."

el-Haberi681 ise şöyle dedi:

"Bu söz doğru bir tesbittir." (Haberi; Fıkıh imamı, allame Ebu Hakim Abdullah b. İbrahim el-Haberi 476 yılında vefat etti.)

Denilir ki: Nass ve kıyas Ali'nin sözünü teyid etmektedir.

Nass, Cenab-ı Hakk'ın şu buyruğudur:

"Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar"

(Nisa suresinin konuyla ilgili 12. ayetinin tamamı şöyledir:

"Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocuğunuz yoksa sizin de yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onların (zevcelerinizin) dır. Çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, ana-babası ve çocukları bulunmadığı halde (kelale şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek, yahud bir kızkardeşi varsa her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak) tır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, halimdir.")

Bununla murad annenin çocuğudur. Buna ana-babanın çocuğunu da katarsak, onlar üçte bire iştirak edemezler. Bilakis başkaları onlardan daha öndedir.

Eğer ana-babanın çocuğu, annenin de çocuğu olması hasebiyle onlardandır denilirse bu yanlıştır. Çünkü Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:

"Eğer bir erkek veya kadının ana-babası ve çocukları bulunmadığı halde (kelale şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek, yahut bir kız kardeşi varsa herbirine altıda bir düşer." (Nisa: 4/12)

Sa'd683 ve İbn Mes'ud'un kıraatlerinde "min ümm" geçmektedir ki, bununla murad icmaa ile annenin çocuğudur. (Bu kıraat şazdır. Bkz. el-Kermani (Şevazu'l-Kıraa sh: 29)

(Sa'd b. Ebi Vakkas. İlk müslümanlardan ve cennetle müjdelenen on sahabiden birisidir. Tüm gazvelere iştirak etti. Ayrıca altı kişilik şura temsilcisinin üyesidir. H. 55 yılında vefat etti.)

"Her birine altıda bir düşer" ifâdesi de buna delalet etmektedir. Ana-baba ve babanın hükmü Nisa suresinin son ayeti olan sayf ayetinde şu şekilde belirtilmiştir:

"Senden fetva isterler. De ki: "Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kızkardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona varis olur."

(Nisa suresinin son ayeti olan 176. ayetin tamamı şöyledir:

"Senden fetva isterler. De kî: "Allah babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kızkardeşi ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona varis olur. Kızkardeşleri iki tane olursa (erkek kardeşlerin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah herşeyi bilmektedir.")

Kız için malın yarısı tayin edilirken, erkek içinse tamamı tayin edilmiştir. Bu hüküm ana-babanın çocukları içindir. Sonra şöyle buyurdu:

"Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır."

Bu hükmün annenin değil, anne-babanın çocukları hakkında olduğu hususunda tüm müslümanlar müttefiktirler.

Cenab-ı Hakk'ın bu hükmü, bu ayette zikretmesi ve diğer ayetin (yani Nisa: 4/12) hükmü her iki sınıfın bir diğerinden başka olduğunu gösterir. Önceki ayet-i kerimede ifade edilen sınıf ile bu sınıfın aynı olması caiz değildir. Son ayeti kerimede geçen sınıf icmaa ile ana-baba ve babanın çocuğudur.

Önceki ayet-i kerimede annenin çocuğu murad edilmiştir ki bu konuda varid olan kıraatler de bunu teyid etmektedir. Karı-koca ise, her halükarda mirastan belli bir pay sahibidirler. Oysa Nisa suresinin 11. ayeti ila son ayetinde geçen kimseler yakınlıktan ancak belli bir paya sahiptirler.

(Nisa suresi 11. ayetin tamamı şöyledir:

"Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana babasından herbirinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona varis olmuş ise anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa anasına altıda bîr (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size fayda bakımından yakın olduğunu bilmezsiniz. Bunlar Allah (tarafın) dan konmuş farzlardır. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.")

Bu nedenledir ki Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:

"Kimse zarara uğramaksızın (yapılacak) tır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir." (Nisa: 4/12)

Aynı husus Nisa suresinin 11. ayeti olan amud ayetinde zikredilmedi. Çünkü eş ve annenin çocuğunun sülaleden olmaması nedeniyle, insanlar çoğunlukla onların zararlarını istemektedirler. Baba ve çocukları ise aynı kanından olmaları nedeniyle, genelde daha az zarar görürler.

Ayetin nassı, annenin çocuğuna üçte bir hak vermektedir. O halde kim bu hakkı azaltırsa ona zulmetmiş olur. Anne-babanın çocuğu ise başka bir sınıftır. Onlar kan bağıyla bağlı yakınlardır.

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Miras hisselerini hak sahiplerine verin; ondan sonra geriye kalanı akrabalıkta en yakın olan erkek kişiye verin."  (İbn Abbas'tan rivayet olunan bu hadis Buhari, Kitabu'l-Feraiz: 7/5, Müslim Kitabu'l-Feraiz: 2/1233'de geçmektedir.)

Bu hadisten şu sonuç çıkar:

Miras ehli haklarını aldıktan sonra geriye bir şey kalırsa akrabalara dağıtılır. Kalmazsa dağıtılmaz. Burada da hakk dağıtıldıktan sonra geriye herhangi bir şey kalmamaktadır.

Ancak itiraz edenlerin: "Varsayın ki onların babası eşek idi. Anneleri de müşterektirler." sözü hissen ve şer'an fasittir.

Hissen fasittir. Çünkü baba eşek olsaydı, annenin de Ademoğlu cinsinden değil, baba gibi eşek cinsinden olması gerekirdi. Bundan maksat, varlığı yokluğu gibidir, demektir diye itiraz edilirse şöyle cevap verilir:

Bu batıldır. Çünkü mevcut olan, yok olamaz.

Şer'an fasittir. Çünkü Cenab-ı hak ana-babanın çocuğu ile ilgili, annenin çocuğu ile ilgili hükmü hilafına vermiştir.

Denilse ki: Baba'nın onlara faydası olmayacaksa, zararı da olmaması gerekir.

Denilir ki: Evet, babanın faydası gibi zararı da olabilir. Annenin tek çocuğu olsa, anne-babanın da çok çocukları olsa annenin çocuğu tek başına altıda bir payını alır. Geri kalan ise hepsi arasında paylaşılır. Eğer baba olmamış olsaydı, çocukların hepsi eşit şekilde mirasa iştirak etmiş olacaklardı. O halde buradan da anlaşılacağı gibi babanın varlığı bazen çocuğunun yararına olabileceği gibi, zararına da olabilir.

Aynı şekilde "feraiz" usulü kesintisiz bir yakınlık üzerine mebnidir.

Dişi ve erkeğin hükümleri değişmez. Anne-babadan olan kardeş, babadan veya anneden olan kardeş gibi değildir. Sadece anneye dayanan veya sadece babaya dayanan yakınlıktan dolayı kişi mirasdan hak kazanmış olmaz. Bilakis anne-babaya dayanan müşterek bir yakınlığın olması gerekir. Ancak annenin yakınlığı münferid olursa, hüküm de münferid olur.

Biri annenin kardeşi olan iki amcaoğlunun söz konusu olduğu durumda cumhur, annenin kardeşinin südüs (altıda bir) pay sahibi olduğu, geri kalan payda ise müşterek oldukları görüşündedirler. Ki Ali'den de bu yönde bir rivayet mevcuttur.

(Bkz. Sünen-i Said b. Mansur (1/63-64), Musannif İbn Ebi Şeybe 11/250-251, Beyhaki, Sünenü'l-Kübra: 6/240.)

Şüreyh'in, aynen anne-babanın amca çocuklarında olduğu gibi hissenin tamamım annenin kardeşine verdiği rivayet edilmiştir.

(Bu görüş İbn Mesud'a aittir. Daha sonra Şüreyh de bu görüşü savunmuştur.)

(Şureyh b. Haris b. Kays b. Cehm el-Kindi. Fakih, Küfe kadısı. Sahabi olduğu rivayet edilir. Zehebi, onun Peygamber döneminde müslüman olduğunu ve Ebu Bekir döneminde Yemen'e intikal ettiğini söylemiştir. 78 yılında vefat ettiği söylenir.)

Cumhur şöyle der:

"İster amca çocuğu ana-babadan ister babadan olsun her iki durumda da netice değişmez. Annenin kardeşi, babayla ilgili olmadığından, anne-babanın amca çocuğu gibi kabul edilemez.

"Müşrike meselesinde babadan kız kardeşler olsaydı bu durumda onlara sülüsan gerekirdi. Eğer bu kızlarla beraber erkek kardeşleri olsaydı bu durumda da, kızların hakkı sakıt olurdu. Bu durumda kardeş "Ahu'l-meşum"691 olarak isimlendirilir. Ki onların mevcudiyeti kızların zararına olmaktadır.

(Erkek kardeşin bu şekilde isimlendirilmesinin nedeni, erkek kardeşin varlığı yüzünden kız kardeşlerinin kardeşlerinin miraslarından pay almamaları nedeniyledir.)

Aynı şekilde babanın yakınlığıyla da bazen kardeşlerin lehine, bazen de aleyhine olur. Akrabalık derecesi nedeniyle kişi bazen mirasının tamamını, bazen çoğunu, bazen azını alır, bazen de mirastan hiçbir paya sahip olamaz. İstihsan görüşüne gelince:

Buna şöyle cevap verilir: Bu görüş Kitap ve mizana aykırıdır ve haklarının alınıp başkasına verilmesi nedeniyle anneden olan kardeşlere zulümdür.

(İbn Kudame Muğni'de şöyle dedi: "Mücerred istihsan şeriatte delil değildir. Bu, delilsiz olarak rey ile şeriate müdahale anlamına gelir ve infirad halinde bununla hüküm verilemez. Kitab ve sünnetin zahirine muhalif hiçbir istihsan ile amel edilmez." (Muğni: 7/24)

 Kadının baba cihetinden akrabaları, ona infak etmelerine rağmen, kadının mirası Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hüküm verdiği gibi kocası ve çocuklarınındır.

"İstihsan" görüşünü benimseyenlerin "Zeyd" in sözünden başka hiçbir delilleri yoktur.

Ömer'in de bu görüşe göre hükmettiği ve Medinelilerin bu görüşü benimsedikleri rivayet edilmiştir. Medineliler aynı şekilde dede ve kardeşlerin mirası konusunda ve daha başka diğer "feraiz" konularında da bu görüşler nass ve kıyasa muhalif olsa da "Zeyd"in görüşlerini benimseyip taklit etmişlerdir. Bazıları bu tutumlarını Peygamberden (sallallahu aleyhi ve sellem) rivayet edilen şu hadise dayandırmaktadırlar.

"Feraizi en iyi bileniniz Zeyd'dir"

(Bu Ebu Kalebe'nin, Enes'den rivayet ettiği "Ümmetimin ümmetime en merhametlisi Ebu Bekir'dir" diye başlayan hadisten bir bölümdür.

Hadisi Ahmed, Müsned: 3/184-281, İbn Mace Sünen: 1/55, Tirmizi Sünen: 5/665'te rivayet etmiştir. Tirmizi hadisin "Hasen-sahih" olduğunu söyledi.)

Fakat bu hadis zayıftır, aslı yoktur. Peygamberin döneminde Zeyd "feraiz" meselelerini bilmekle tanınmış değildi. Tirmizi'nin Enes'den rivayet ettiği bu hadis zayıftır. Ayrıca Ebu Ubeyde b. Cerrahhakkında rivayet edilen hadisin de sadece şu kısmı sahihdir.

"Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde b. Cerrah'tir"

(Benzer bir hadisi Buhari Kitabu'l-Fadailu'l-ashab: 4/216 ve Müslim KitabuFadailu's-sahabe: 2/1881'de rivayet etti.)

(Ebu Ubeyde b. Cerrah; Amir b. Abdullah el-Cerrah el-Kurşi. İlk müslümanlardan, cennetle müjdelenen sahabelerden. Birçok menakıb ve faziletleri vardır. H. 18 yılında vefat etti.)

Bundan daha zayıf bir isnatla da şu hadis rivayet edilmiştir.

"Sizin en iyi hüküm vereniniz (kadınız) Ali'dir. Bu ümmetin hıbrı ise İbn Abbas'dır." (Benzer bir hadisi İbn Hazm, Muhalla (9/296)'da tahric etti.)

Bu hadisi rivayet eden Kevser b. Hakim, Nafi'den batıl hadisler rivayet etmekle bilinir. Ve ehl-i ilimin ittifakı ile bu adamın hadisleri delil değildir. 

(İbn Ömer'in kölesi Nafii. İmam, müftü, Medine'nin alimi, sikadır, 117 yılında vefat etti.)

(Kevser b. Hakim. Kufeli'dir. Haleb'e intikal etti. Ebu Zer'a O'nun için zayıf dedi. Ahmed b. Hanbel de "Onun hadisleri batıldır" dedi. Darekutni ve diğerleri ise metruktür, dediler.)

Medineliler, sahabe cumhurunun görüşüne aykırı olmasına rağmen "Cedd" in payı konusunda da Zeyd'e tabi olmuşlardır.

Sahabe cumhuru, Ebu Bekir es-Sıddık'ın, Cedd'in baba gibi kardeşlerin miras hakkını ortadan kaldırdığı yönündeki görüşüne aynen iştirak etmişlerdir. Bu görüş on küsur sahabiden rivayet edilmiştir.

(Ebu Bekir'in bu sözünü tahric edenler: Said b. Mansur, sünen: 45-46, İbn Ebi Şeybe Musannif: 288-290, Beyhaki. sünenü'l-kübra: 6/246.)

(Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Zübeyir, Osman b. Affan, Aişe, Übeyy b. Ka'b, Ebu'd-Derda, Muaz b. Cebel, Ebu Musa el-Eş'ari, Ebu Hureyre, Cabir İbn Abdullah ve başkaları. (Radiyallahu anhum)

Ebu Hanife, bir rivayete göre Şafii, Ahmed ve arkadaşlarından Ebu Hafs el-Berkimi de bu görüştedirler.

(Ömer b. Ahmed b. İbrahim. Ebu'l-Hafs el-Bermeki. Sika, salih, hanbeli fakihlerindendir. Zühd, takva ve ilmi eserleri ile bilinir. 389 yılında vefat etti.)

Ancak Ali, İbn Mesud ve Zeyd ise "Cedd" (dede) ile beraber kardeşlere de mirastan pay verileceği görüşünü benimsemişlerdir. Ömer b. Hattab ise bu konuda kararsız kalmıştır.

Bu iki görüşten doğru olanı şüphesiz bir başka yerde sunduğumuz birçok delil gereğince Sıddık'ın (r.a.) görüşüdür.

(İbn Teymiyye dışında Ebu Bekir'in (r.a.) bu konudaki görüşünü tasvip edenlerden biri de Buhari'dir. Sahih (8/16)'de şöyle dedi: "Ebu Bekir'in bu görüşüne muhalefet eden olmamıştır. Sahabelerin büyük çoğunluğu bu görüştedirler.")

Kardeşlerin mirastan pay alacağını söyleyenler, bu görüşlerine dayanak olarak babanın evlatlık cihetini öne sürmektedirler. Fakat onların bu dayanakları kitab, sünnet, icmaa gereği geçersizdir. Çünkü herkes tarafından kabul edilmektedir ki, cedd, kardeş oğullarından daha mukaddemdir. Oğlun oğlu ise oğlun yerine geçmekte ve cedd'den mukaddem olmaktadır. Babanın evlatlık ciheti mukaddem olsaydı, bu durumda evlatlık, babanın evlatlık cihetine mukaddem olurdu.

Aynı şekilde büyük dede, amcaya mukaddemdir. Amca ise küçük dedenin oğludur. Büyük dede ise onun babasıdır. Amca, evlatlığı cihetiyle, büyük dede ise babalığı cihetiyledir. İcma ile büyük dede amcaya mukaddemdir. Büyük dedenin amcaya nisbeti ise, küçük dedenin, kardeşe nisbeti gibidir.

Yine: Bu görüşü savunanların dedikleri doğru olsaydı bu durumda kardeşlerin takdimi gerekirdi ki bu da sünnet ve sahabenin icmasına aykırıdır.

Aynı şekilde: Evlatlık ve evlatlığın evlatlık ciheti, babalık ve babanın babalık cihetinden daha mukaddemdir. Çünkü bu cins diğer cinsten mukaddemdir.

Ancak babanın evlatlık ciheti bu evlatlık cihetinden değildir. Bilakis babalık ve babalığının babalık ciheti tüm şer'i hükümlerde babanın evlatlık cihetinden daha mukaddemdir. Hiçbir şer'i hükümde kardeş, dededen mukaddem değildir. Kıyas gereği kardeşi dedeye eşit tutmak veya onun önüne geçirmek, tüm şer'i usulleri ihlal etmek anlamına gelir.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol