Kur'an ve Sünnet
   
 
  Kızlarla Beraber Kızkardeşlerin Durumu

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Kızlarla Beraber Kızkardeşlerin Durumu

 

Kızlarla beraber kızkardeşlerin ve bunların cumhuru sahabe ve ulemanın dedikleri gibi "asabeden" olmaları hakkında; Ki Kur'an ve sünnet de buna delalet etmiştir:

Kavl-i ilahi'de şöyle buyruldu:

"Senden fetva isterler. De ki: "Allah babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bîr kız kardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kızkardeşler ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona varis olur." (Nisa: 4/176)

Ayet, erkek çocuğun bulunmaması halinde kızkardeşin mirasın yarısını alacağını göstermektedir. Kızın olmaması halinde ise, erkek çocuk malın tamamına mirasçı olur. Bundan erkek çocuğun bulunması halinde kızkardeşin malın yarısını alamayacağı sonucu çıkar.

Bu, iki neviden birini erkek ile tahsis değil, hükmün tümüne şamil olmasıyla beraber umumi lafzı tahsis ve takyid etmektir. Teamimden sonraki tahsis ise, tahsis-i mübteda menzilinde değildir. Çünkü bununla bir cins dışında diğeri kastedilebilir. Ancak şamil olduğu iki cinsin de zikri şu kavli ilahide geçmektedir:

"Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur." (Nisa: 4/176)

"Eğer çocuğu yok da ana babası ona varis olmuş ise anasına üçte bir düşer." (Nisa: 4/11)

Çocukla beraber kızkardeşin yarım hisse alamayacağı aşikar olunca, çocuk ya erkek veya kız olur. Erkek çocuk kardeşde olduğu gibi şu kavli ilahi delili ile onun hakkını sakıt eder:

"Kızkardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona varis olur" Burada erkek kardeş için, malın tamamını alması anlamında irsi mutlak belirtilmiş değildir. O halde kız kardeşin çocuğu bulunması halinde erkek kardeş mirasın tamamını alamaz. Bilakis ya malın bir kısmını alır veya hakkı tamamen sakıt olur. Kızkardeşin çocuğu ya erkek veya kız olur.

Kur'an bize kızın, malın yarısını alacağını beyan etmiştir. Bunda kız kardeşin kızının onun erkek kardeşinin mirasın geri kalan yarısını almaktan men edemeyeceği sonucu çıkar.

Allah'ın fetvası "kelale" içindir. "Kelale" ise, babası ve oğlu olmayan kişi demektir. Bundan babası ve oğlu olanın hükmünün bu hüküm dışında olduğu ortaya çıkar. Nasıl erkek kardeş kız kardeşin "usbesi" olması hasebiyle mirasını alabiliyorsa, babanın "usbe" alması daha evladır.

Baba ve kardeş "asabe" oluyorsa, oğlun "usbe" olması daha evladır.

Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu:

وَلِكُلٍّ جَعَلْنَا مَوَالِيَ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالأَقْرَبُونَ وَالَّذِينَ عَقَدَتْ أَيْمَانُكُمْ فَآتُوهُمْ نَصِيبَهُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيداً

"(Erkek ve kadından) her biri için, ana baba ve akrabanın bıraktığından varisler kıldık" (Nisa: 4/33)

Allah (c.c.) ana baba ve akrabaların bıraktığından onlara varis olacak kişiler bırakmıştır. Yakınlık ise en yakın rahim sahibinden en uzağa doğrudur.

Ayette geçen " مَوَالِيَ  mevali" kelimesi mirasçılar anlamındadır ki Allah ana-baba ve akrabalar için kıldığı mirasçıların en layıkı onların oğullarıdır. Dolayısıyla işin başlangıcında baba oğula mirasçı olurdu. Allah ana-baba ve akrabalar için vasiyet edilmesini emretmiştir:

"Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyyet etmek, Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur." (Bakara: 2/180)

Allah'ın onlara vasiyyet emri, mirasın öncelikle oğulun hakkı olduğunu gösterir. "Feraiz" ayetlerinin inmesinden önce hüküm bu şekildeydi. Oğul, miras almada ana-babadan daha öndedir.

Aynı şekilde Cenab-ı Hakk:

"Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyyet etmek, Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur." buyurarak herkesin sadece oğullarını mirasçı olabildikleri bir düzende valideyn ve akrabalara vasiyet edilmesini emretti.

Cahiliye döneminde babanın oğlunun tüm mallarını alması gayet güzel bir davranış kabul edilirdi. Sonra Cenab-ı hak "feraiz" ayetlerini indirdi.

Kendinden başkası olmadığı durumda çocuğun babasının mirasının tamamını alması cahiliyye döneminde uygulanan bir adet idi. İslam da bu adeti yerinde bularak meşru kabul etti. Böylece çocuk ister küçük, ister büyük olsun miras hakkı sabit kılınmış oldu.

Aynı şekilde diğer mirasçılar da küçük ve büyük eşit kabul edildi. Oysa cahiliyye döneminde sadece büyük kardeş mirastan pay alırdı. Aynı şekilde peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Miras hisselerini hak sahiplerine verin; ondan sonra geriye kalanı akrabalıkta en yakın olan erkek kişiye verin" emri mirasın ancak "asabe" olan yakınlara paylaştırılacağını gösterir. "Usbe" içinde de önce oğul, sonra baba, sonra dede ve sonra da kardeşler hak sahibidirler.

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bir adamın değişik kadınlardan olan çocukları (Beni Allat) dışındaki bir annenin çocuklarının mirastan pay alacaklarına hüküm vermiştir. (Bkz. İbn Mace, Kitabu'l-Feraiz: 2/915, Tirmizi, Kitabu'l-Feraiz s: 416.)

Ana-babadan bir kardeş, sadece baba bir kardeşten, daha evladır. Oğlun oğlu, oğlun yerindedir.

Aynı şekilde yakın babanın oğulları, büyük babanın oğullarından daha evladırlar. Büyük babaya en yakın, ölüye en yakın olandır. Her bakımdan müsavi olmaları durumunda ebeveynden olanlar, sadece babadan olanlardan daha evladırlar.

Kur'an kızkardeşin, ölünün çocuğu bulunmadığı zaman yarım alacağına ve erkek çocukla beraber oğlun asib olarak kızkardeşin payını gidereceğine delalet etmektedir. Fakat erkek çocuk değil de kız çocuk olursa, bu durumda Kur'an'da, kızkardeşin mirastan pay almasına engel bir şey yoktur.

Kız çocukla beraber kız kardeşin hakkı ya sakıttır veya yarım pay alır. Veya "asabe"dir. Hakkının sakıt olması söz konusu değildir. Ne kardeşi ne kardeşinin hakkı sakıt değildir. Uzak akrabalardan dolayı yakın akrabaların haklarının sakıt olması mümkün değildir. Hakkı sakıt olmadığı gibi yarım hisse de alamıyor. Çünkü Cenab-ı Hak ona yarım hisseyi ölenin çocuğu bulunmaması halinde vermektedir. Ayrıca ölenin kızı ölene ondan daha yakındır. Ve bu nedenle müsavi olmaları mümkün değildir. Yine eğer kızkardeşe yarım hisse verilirse, bu sefer ölünün öz kızının hissesi, diğer akrabalar nedeniyle yarımdan daha az olacaktır. Bu da caiz değildir.

Yine eğer zevç olsaydı ona dörtte bir düşerdi. Eğer kız kardeşe yarım verilirse bu durumda yine kızın hissesi yarımın altına düşecektir. Oysaki kardeşler ne farz ne de tasib yoluyla ölünün kendi çocuklarından daha fazla hisse alamazlar. Çünkü çocukları ona kardeşlerinden daha yakındır. Allah kızkardeşe nısf (yarım)'ı mütevafa'nın kelale, yani baba ve oğuldan mahrum olmaları durumunda vermiştir. Oysa oğul ile beraber, kızkardeşin yarım (nısf) alması mümkün değildir.

O halde kızkardeşin miras hakkının sakıt olması da mümkün olmadığına göre, bu durumda onun hükmü amca ve amcaoğlu gibi uzak asabeden daha evla olan yakın asabe hükmüdür.

Cumhurun kavli de böyledir. Buhari'nin rivayet ettiği hadis te buna delalet eder:

"Huzeyl b. Şurahbil (r.a.)'den:

Ebu Musa'ya, kız, oğlunun kızı ve kız kardeşin mirasını sordular. Şöyle dedi:

"Kız yarı alır, kız kardeş te yarı alır." Sonra soruyu sorana:

"İbn Mesud'a git" diye tavsiye edildi. O da ona gidip Ebu Musa'nın görüşünü de hatırlatarak bu durumu ona da sordu, İbn Mesud dedi ki:

"Onun söylediği gibi söylersem sapıtmış olurum. Hidayete ermişlerden olamam." Sonra dedi ki:

"Ben size Rasulullah'ın verdiği hüküm gibi hüküm vereceğim. Kız yarı alır, oğlunun kızı üçte ikiyi tamamlamak için altıda bir alır. Kalan da kız kardeşin olur."

Onun bu fetvasından Ebu Musa haberdar edilince şöyle dedi:

"Bu derin alim aranızda olduğu sürece bana sormayın"

(Buhari Kitabu'l-feraid: 8/6, Ahmed, Müsned: 1/389, Darimi, Kitabu'I-Fcraid: 444-445, Ebu Davud, Kitabu'l-Feraid: 3/312,-313, Tirmizi, Kitabu'l-Feraid: 4/415.)

İbn Mesud'un bunun Rasulullah'ın hükmü olduğunu bildirmesi kızlarla beraber kızkardeşlerin "asabe" olduğunu gösterir. Kızkardeş kızlar dışında kardeşiyle de asabe olur. Kız, ölünün kardeşinden daha güçlüdür. Bu nedenle, oğul ile beraber olan kızın aksine asabe sayılmamıştır. Fakat erkek kardeşinden daha güçlü değildir ve erkek kardeşi olduğu zaman asabe durumundadır.

Sünnet'te Muaz'ın kızkardeşe ve kıza yarım verdiği rivayet edilmiştir.(Bkz. Buhari, Kitabu'l-Feraid: 8/7.)

(Muaz b. Cebel b. Amr b. Evs el-Ensari. el-Hazreci. Ebu Abdirrahman. Büyük sahabi. Peygamber döneminde Kur'an'ı toplayan birkaç sahabeden biri. Genç yaşta müslüman oldu ve akabe biatına iştirak etti. Tebük savaşından sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onu Yemen'e kadı ve öğretmen olarak gönderdi. H. 18 yılında vefat etti.)

Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Miras hisselerini hak sahiplerine verin; ondan sonra geriye kalanı akrabalıkta en yakın olan erkek kişiye verin"

Bu genel hükümden şu hadiste geçenler hususi tutulmuşlardır.

"Kadın azatlısının, buluntu çocuğun, mülaane yoluyla kocasından ayrılmasına sebep olan çocuğun olmak üzere üç kimseden de miras alır."

(Ebu Davud, Kitabu'l-Feraiz: 3/320, İbn Mace Kitabu'l-Feraiz: 3/396, Tirmizi Kitabu'l-Feraiz: 4/429, Hakim Kitabu'l-Feraiz: 4/378.)

Hadis amm mahsus ise, zikredilen deliller nedeniyle bu sınıflar hususi ise, zikredilen deliller nedeniyle bu sınıflar hususi tutulmuş olur.

Denilse ki:

"En yakın olan erkek kişiye verin" kavli varisin neseb yoluyla yakın akrabalarıdır.

Şöyle cevab verilir:

İtirazcı bu durumda azatlıyı kızla beraber kızkardeşe mukaddem kılmaktadır. Oysa o, akrabalardan değildir. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem):

"En yakın olan erkek kişiye verin" buyurmuş ve "erkek" lafzını zikrederek murad edilen asabenin dişi değil erkek olduğunu belirtmiştir. Burada geçen erkek kelimesi "Hangi adam eşyasını bulursa" ve daha birçok yerde geçtiği gibi asla dişilere şamil değildir.

Hüküm erkek ve dişi olmak üzere iki sınıfa geneldir. Bu, tıpkı Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) devenin zekatı ile ilgili söylediği şu hadis gibidir:

"Binti mahad (on aylık gebe deve kızı veya) olmaz ise erkek İbn Lebun (yani iki yaşını doldurmuş erkek deve yavrusu)" (Bkz. Ahmed, Müsned: 1/11-12, Ebu Davud, Kitabu'z-zekat: 1/214-224, Nesai, Kitabu'z-zekat: 5/18-23, Hakim, Müstedrek: 1/548-549.)

Hadiste özellikle erkek lafzı zikredilmiş ve bununla İbn Lebun'dan dişi olanı değil, sadece erkek olanı murad ettiğini beyan etmiştir.

Cumhurun kavlinin doğruluğuna bir diğer delil de:

"Eğer çocuğu olmayan bir kimse Ölür de onun bir kız kardeşi bulunursa bıraktığının yarısı bunundur." kavlinin nutku kızkardeşin adem-i veled (yani erkek çocuğun bulunmaması) halinde yarım alacağına delalet etmektedir.

Mefhum ise meskut konudaki hükmün, mantuk konudaki hüküm ile mümasil olmamasını gerektirir. Eğer bunda tafsil bulunursa o zaman bununla maksudu muhalefet hasıl olmuş olur. Meskutun tüm suretlerinin, mantukun tüm suretlerine muhalif olması gerekmez. Mefhumun delaletinde kim bunu böyle tevehhüm ederse, o kişi tam bir cahildir.

Mefhum, talil ve tahsis yoluyla delalet eder. Hüküm bir illet ile sabit olursa, bu durumda başka bir illetin ona bazı suretlerde veya tamamen muhalif olması caizdir. Tahsis kasdı tafsil ile hasıl olur. O zaman kız kardeşin erkek çocuk ile beraber miras payı ortadan kalkınca maksad, kitap deliliyle hasıl olmuş olur.

Fakat ayet-i kerimede, kız kardeşin, kız evlat ile beraber mirasını nefyeden bir husus olmadığından, kızkardeşin "feraiz" veya "asabe" ehlinden olması vacip oldu. O, "feraiz" ehlinden olmakla beraber kızkardeşiyle beraber olması gibi durumlarda "asabe" konumundadır.

Bu takdirde hadis mahsus değildir. Bilakis umumiliği mahfuzdur. Bu durum aynen onunla (kız kardeş) beraber erkek kardeşin veya erkek ve kızların veya erkek ve kız kardeşlerin, zevceynden biri veya anne hali gibidir. Feraize ehli ile beraber katılır ki geriye kalan nas ve icma ile erkek çocuklar ve kardeşlere tahsis edilemez.

Cenab-ı Hakk:

"Kızkardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin bıraktıklarının) üçte ikisi onlarındır." buyurduktan sonra şöyle buyurdu:

"Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır." (Nisa: 4/176)

Ve şöyle buyurdu:

"Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölünün çocuğu varsa, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana babası ona varis olmuş ise anasına üçte bir (düşer)..."  (Nisa: 4/11)

Allah (c.c.) çocuk ile beraber anne babadan her birine altıda bir hisse verdi. Geri kalan ise erkek çocuğa aittir.

Çocuklar kadın ve erkekten oluşuyor ise, erkeğin payı kadının payının iki katıdır. Bu husus Müslümanların üzerinde ittifak ettiği meselelerden biridir. Bu durumda:

"En yakın olan erkek kişiye verin" kavlinden murad, onun dışında asabe bulunmazsa ki, kimi durumda bunlar farz ehlinden olmaktadırlar.

Hadisin zannedilen zahiriyle amel edilecek olsa bu durumda farzdan sonra geri kalan malın kızkardeşlere değil, sadece erkek kardeşlere verilmesi gerekecektir. Bu ise nass ve müslümanların icmaı ile batıldır. Bu durumda kadın başkasıyla beraber asabedir. Bilindiği gibi onun kardeşi amca ve amca oğlundan daha yakındır. Kardeşi onun hakkını sakıt edemediğine göre, amcası ve amca oğlunun sakıt etmemesi daha evladır.

O halde "Miras hisselerini hak sahiplerine verin" kavli ile bu meselede hak ve farz sahipleri murad edilmektedir.

"Ondan sonra geriye kalanı akrabalıkta en yakın olan erkek kişiye verin" kavliyle de akrabalardan başkasıyla asabe olan murad edilmiştir. Bu durumda kız başkası ile asabedir ve ondan hususiyet sahibidir.

Şayet hak sahipleri ile ister zevceyn, anne ve annenin oğlu gibi ancak farz ile mirasçı olan, isterse de baba, kızlar ve kızkardeşler gibi bazen farz bazen de tasib ile mirasçı olan tüm ehli feraiz murad edilmiş olsun. Bu misal takdim edilmek istenmiştir. Ehli feraizden sonra geriye kalan mala da en layık olan erkek akrabalardır ki hadis bunu kapsamaktadır.

Varisler kısım kısımdır:

- Karı koca, annenin oğlu ve anne gibi halis farz (hak) sahipleri

- Oğullar ve kardeşler gibi halis tasib sahipleri

- Oğul ve dede gibi kendi başına farz (hak) ve asabe sahipleri.

- Kızlar ve kızkardeşler gibi başkaları sebebiyle farz ve asabe sahibi olanlar.

Bilindiği gibi:

"Miras hisselerini hak sahiplerine verin; ondan sonra geriye kalanı akrabalıkta en yakın olan erkek kişiye verin" hadisiyle kızların ve kız kardeşlerin miras hakları düşürülmek istenmemiştir. Ki onlar başkaları ile asabedirler ve bu durumda icmayla mirastan pay alırlar.

Kız kardeşler kızlarla beraber, kendi kızkardeşleriyle beraber gibidirler. Erkek kişi infirâd edip -ki o, kızkardeşlerin kardeşidir- kızkardeşlerin hakkını iskat etmiyorsa ondan daha uzağın infirad edip kızkardeşlerin hakların düşürmemesi daha evladır.

Bu nedenle kesinlikle amca, amca oğlu ve bunlardan daha uzaklar ile hakkı düşen kız kardeş yoktur. Bilakis ya farz veya başkası nedeniyle hasıl olan tasib ile kızkardeşin mirastan pay alması gerekir.

O halde, kızlarla beraber olmaları halinde bu ikisinde biri ile hak almaları gerekir. Farzın vukusu mümkün olmadığından, aynı onunla beraber erkek kardeşinin bulunması halinde olduğu gibi tasib yoluyla mirasçı olur.

Bundan ehli feraiz cinsinin, ister halis ehli farz olsun veya bununla beraber kendi başlarına veya başkaları nedeniyle ehli tasibden olsunlar, asabelerden önce gelirler.

Kızkardeşler, ehl-i farz (hak sahipleri) cinsindendirler. Ve bazen farz ile bazen de asabe ile mirastan pay alırlar. Onlar, amca ve amca oğlu gibi halis tasib ile pay alanlardan daha mukaddemdirler. Bundan kızkardeşlerin onlardan daha evla oldukları sonucu çıkar.

Bu hadisten, kızlarla beraber kız kardeşlerin mirastan pay almalarının aleyhine sonuç çıkarmak yanlıştır. Aynı şekilde erkek kardeşleriyle beraber olmaları hatta erkek çocuğun kızlarının erkek kardeşleriyle beraber mirastan pay almaları aleyhine de delil getirilemez. Yine kızların sülüseyni tamamlamaları halinde erkek kardeşlerinin oğlu ile beraber mirastan pay almalarına engel olarak ta kullanılamaz.

Bilakis cumhura göre kendi derecesi ve daha yüksek derece için tasib olmaktadır. Ancak İbn Mesud ve Ebu Sevr gibi ona tabi olanlar şöyle dediler:

Başkası mirastan pay alması hariç o mirastan pay alamaz. Başkası ile mirastan düşün tasib olamaz ve hadisin bu durumlardaki delaleti tek bir cinstendir.

(Ebu Sevr, İbrahim b. Halid. İmam, hafız, hüccet ve müetehid. Irak müftüsü , sika ve emin. Zehebi: "O, tereddütsüz hüccettir" dedi. Ahkamu'l-Kur'an isimli eseri vardır. 240 yılında vefat etti.)

Yine şöyle denilmesi gerekir: Onların tamamı farz ehli cinsindendir. Kız kardeşler de farz ehlindendirler. Hala ve teyze gibi belli bir miktar farz hakları olmayanlar onların konumunda değillerdir.

Veya şöyle denilmesi gerekir: O, özel tutulmuştur. Bu hadis muhtelif lafızlarla gelmiştir, ki bir lafzı da şöyledir.

"Malı miras sahipleri (ehl-i feraiz) arasında Allah'ın kitabına göre bölün. Ondan sonra geriye kalanı akrabalıkta en yakın olan erkek kişiye verin"

(Hadisi bu lafızlarla rivayet edenler: Müslim, Kitabu'l-Feraiz: 2/1234, Ebu Davud, Kitabu'l-Feraiz: 3/319, İbn Mace, Kitabu'l-Feraiz: 2/910.)

Bu lafız tüm ehli feraizin tamamını kapsamaktadır ve eğer bir maruzat olursa bu durumda da başkası ile asabe hali devreye girmektedir. Hadisten murad farz olan paylaşımı yaptıktan sonra kalan mal sadece erkek akrabaya yerilecek değildir Hadisin lafzının ilk anda bu anlama geldiğini kabul etsek bile, nas ve icma ile bundan dönmesi kabildir ki, vaki olan da budur.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol