Kur'an ve Sünnet
   
 
  Yiyeceklerin Elde Olmadan Satılmaması

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Yiyeceklerin Elde Olmadan Satılmaması

 

Sahih ve hatta tevatür ile sabittir ki Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) yiyeceklerin tam manasıyla elde olmadan satılmasını yasaklamıştır.

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

"Bir kimse bir yiyecek satın alırsa, onu tam manasıyla teslim almadıkça başkasına satmasın." (Abdullah b. Ömer'den rivayet edenler: Buhari, Kitabu'l-buyuu: 3/21, Müslim, Kitabu'l-buyuu: 2/1160.)

Buhari'nin İbn Ömer'den naklettiği hadise göre sahabeler tartmadan göz kararı ile yiyecek satın alırlardı. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) onu yerinden başka yere taşıyıncaya kadar satılmasını yasakladı." (İbn Ömer'den rivayet edenler: Buhari, Kitabu'l-buyuu: 3/22, Müslim, Kitabu'l-buyuu: 2/1161.)

Alimler bu yasağın sebepleri, umumu ve hususu konularında ihtilafa düştüler. Hususi ise neyi kapsamaktadır?

Sonra diğer bedellendirilmiş şeyler satış gibi midir, değil midir?

Bazıları şöyle dediler:

Yasağın sebebi iki kefaletin peşpeşe gelmesidir. Çünkü teslimden önce mal satıcının kefaletindedir. Malı sattığı zaman ikinci satıcının kefaletine girir ki o da müşteridir. Şayet mal teslimden önce telef olursa, birinci satıcı birinci müşteri için bunun kıymeti kadar kefaletine katlanır. Müşteri de -ki o ikinci satıcıdır- ikinci müşteriye, kıymeti kadar kefalet öder. İkinci müşterinin ödediği kefalet, birinci müşterinin kefaletinden az da olabilir, çok da.

Bu görüşü Ebu Hanife ve Şafii'nin arkadaşları dile getirmişlerdir. Fakat bunlar gayrı menkul konusunda ihtilaf ettiler. (Bkz: El-Hidaye şerhu Bidayetü'l-mübteda: 3/59, Bidayetü'l-Müctehid: 2/144, Muğni: 4/219, İhkamu'l-Ahkam: 3/149.)

Malik, Ahmed ve diğerlerinin arkadaşları ise bu sebeplendirmeye iki cihette karşı çıktılar. Vasfın men edilmesi cihetiyle ve tesirin menedilmesi cihetiyle.

Vasf cihetiyle şöyle diyorlar:

Satılan her şeyin tesliminden önce, satıcı tarafından garanti ve tazmin edilmesi gerektiği görüşünü kabul etmiyoruz. Bilakis bu görüş sabit sünnetin tersinedir.

İbn Ömer şöyle dedi:

"Sünnet şu şekilde caridir: Satış sözleşmesi hali değişmediği sürece malın tazmini müşteriye aittir."  (İbn Ömer'den rivayet eden: Buhari, Kitabu'I-buyuu: 3/23, Darakutni, Sünen: 3/53.)

Hak olan da budur. Çünkü müşteri mal sahibidir ve ziyadesi de kendisinedir.

"Haraç (yani kira, gelir, hasılat) dıman iledir." 

("Haraç dıman iledir" Ahmed, Müsned: 6/49, Ebu Davud, Sünen, Kitabu'I-Buyu: 3/777, Tirmizi, Sünen, Kitabu'l-Buyuu: 3/582. Hafız Takrib'de bu hadise "makbul" demiştir.)

Gelir nasıl ona ait ise, dıman da ona aittir. Fakat bu kaide satıcının malı teslim etmesi, onun yani müşterinin ise malı henüz teslim almaması durumunda geçerlidir.

Satıcı müşteriye malı teslim etmemiş ise, anlaşmanın gereğine uymamış demektir ki, bu da ya zulmünden veya satılan malın ücretini henüz almamış olmasından kaynaklanır. Dolayısıyla bu durumda anlaşma henüz tamamlanmadığından, dıman (kefalet, tanzim) satıcıya aittir.

Tesirin men edilmesine gelince; varsayalım ki iki dıman peşpeşe geliyor, bundan yasağı gerektirecek ne gibi bir sakınca vardır?

Bu malı bir kişiden teker teker yüz kişi satın alsa ve herbir şahıs aldığı ücret ile bir önceki satıcıya döner. Şufa hakkı olan bir toprak parçası on kişiye dahi satılsa, sonra şufa sahibi bunu birinci müşterisinden alsa, bu her bir müşterinin verdiği ücretten geri dönmesi neticesini doğurur.

Vasf ile sebeplendirenlerin, bu vasfın tesirini açıklamaları gerekir. Bu da ya seri bir hüküm veya vasfı üzerine tertib edilen bir münasebetin varlığı ile açıklanabilir. Burada seran ve aklen herhangi bir tesir mevcut değildir. O halde vasfın tesirinden söz edilemez.

Bazıları da şöyle dediler: Yasak, şerefinden dolayı tıpkı faiz gibi, sadece yiyecek maddelerinde geçerlidir.

Bazıları da bunun ölçülüp tartılabilen şeylerde, bazıları da sayılabilen şeylerde geçerli olduğunu söylediler.

Bu ve benzeri görüşler Ahmed ve diğerlerinin mezheplerinde dile getirilmiştir.

Şöyle de denilebilir: Bunun yasaklanmasının nedeni satılan malın teslim alınmasından önce, tesellümü kesin olmamasıdır. Satıcı malı teslim edebilir de etmeyebilir de. Özellikle de müşterinin büyük kar ettiğini görüp, bu kardan dolayı malı teslim etmekten vazgeçebilir ki bu son derece yaygın bir olaydır. Adam sattığı malın değerinin yükseldiğini görünce çeşitli yollara başvurarak satışından geri dönmektedir.

İnsanların hallerine vakıf olanlar iyi bilirler ki birçok insan satıştan sonra pişmanlık duymaktadırlar. Ve birçok kez malların fiyatları artmaktadır. Bu durumda satıcı satış sözleşmesini fesh etmeye çalışır ve bunda da müşteri zararlı çıkar. Çünkü teslim alacağı umuduyla satın aldığı malı almaktan men edilmiştir ki bu garar yani tesellümü kesin olmayan alışveriştir. Bu satılan malın satıcının elinde olup, satıştan hemen sonra müşteriye teslim etmesinin hilafıdır. Mal teslim edildikten sonra artık satıcının ondan kazanma ümidi tamamen yok olur. Aynı miras payında mirasçılar dışında kimsenin hakkı bulunmaması gibi.

Bu durumda Malik ve diğerlerinin dediği gibi tevliye ve şirketin caiz olması daha kuvvetlidir. (Bkz: el-Kafi fi fıkhı Ehl-i Medine sh. 320, Bidayetü'l-müctehid: 2/146, İhkamu'l-Ahkam şerhu umdetü'l-ahkam: 3/150.) (Tevliye: Malın tamamını fiyatının misli ile satmak. Şirke: Malın yarısını, değerinin yarısına satmak.)

Çünkü mahzur, ortada bir kazanç olması durumunda söz konusudur. Oysaki tevliye ve şirkette kazanç yoktur.

Aynı şekilde malın satıcısından satmak ta caizdir. Çünkü bunda herhangi bir mahzur yoktur.

İbn Abbas şöyle dedi:

"Her şeyi yiyecek maddeleri gibi kabul ediyorum"

(İbn Abbas'dan (r.a.) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kim yiyecek satarsa tam olarak teslim almadan satmasın" İbn Abbas da şöyle dedi: "Her şeyi yiyecek maddeleri gibi kabul ediyorum")

Yine İbn Abbas'dan teslim alınmamış malın satışını yasakladığı rivayet edilmiştir. Zararın yiyecek maddelerinde daha çok olduğu açıktır. Bir malın teslim alınmadan satışı her halükarda doğru değildir.

Bu Hiraki ve diğerlerinin yoludur ki en doğrusu da budur. (Hıraki; Allame, Hanbeli alimi. Ömer b. Hüsey b. Abdillah el-Bağdadi el-Hıraki. Büyük alimlerdendir. Hanbeli mezhebi üzere yazdığı muhtasarı çok meşhurdur. Daha bir çok eseri vardır. Fakat bunlar emanet bıraktığı evde çıkan yangın sonucu kül olmuştur. H. 334 yılında vefat etti.)

Göz kararı ile belirlenen yiyecek maddeleri hakkında İbn Ömer'den, bunun müşterinin dımanında olduğu ve nakledilinceye kadar satışının yasak edildiği rivayet edildi. (Hadisin tahrici daha önce geçti.)

Ağaç üzerinde bulunan hurmanın olgunlaşıncaya kadar satıcının dımanında olduğu sabittir. Çünkü müşteri daha henüz bunları toplayabilirle imkanına sahip değildir.

Bununla beraber sahih olan satışının caiz olduğudur. Çünkü teslimi ancak tahliye ile mümkündür ve bu ikisi arasında sağlanmıştır. Tam mükemmellik ve salah Allah içindir, insanlar için değil. Yine bu işlemde kira gibi bir fayda mevcuttur. Burada ikisi arasında tahliye sağlanmıştır.

Şöyle ki müşteri isterse ağaç üzerindeki hurmayı daha olgunlaşmadan alabilir.

Hibe ve benzeri şeyler ise satış gibi değildir. Çünkü hibede kazanç söz konusu değildir. Satışın dışında sahip olunan mallar, onunla ticaret güdülmemesi durumunda, teslimi almadan önce o mal üzerinde tasarrufta bulunabilir. Bu konuda engelleyici herhangi bir seri delil yoktur. Dolayısıyla seri delil olmaksızın insanları mallarında tasarruf etmekten men etmek kimsenin haddine değildir.

Allah daha iyi bilir.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol