Kur'an ve Sünnet
   
 
  Nesie Faizi

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Nesie Faizi

 

Kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan kesin faiz aynı cinsteki nesie faizidir.

İmam Ahmed'e şeksiz şüphesiz kesin faiz sorulduğunda şu cevabı verdi:

"Cahiliyye faizi gibi: Borcun ödeme süresi geldiğinde alacaklı borçluya:

"Borcunu ödeyecek misin yoksa artırmayı mı düşünüyorsun?" diye sorar. Eğer borçlu kabul ederse vade uzatılır, buna mukabil borcun miktarı artırılır." (İmam Ahmed'in sözünün tahrici daha önce geçti.)

Muayyen bir parayı vadesi ile daha yüksek fiyata satmak, Kur'an'ın açıkça beyan ve ümmetin üzerine icma ettiği kesinlikle yasaklanmış bir faizdir. Bu faizin ihtiyaç sahiplerine büyük zararları vardır. Hiç çalışmaksızın faiz yoluyla insanları sömürerek kesinlikle tasvib edilmeyecek bir tutumdur.

Para ve mal işlemleri üç çeşittir;

1 - Yararlanmak üzere yiyecek, içecek, giyecek maddeleri binek ve içinde oturacak mekanlar satın almak. İşte bu Allah'ın helal kıldığı satıştır ki yeryüzünde yaşayan insanların bundan hali kalmaları mümkün değildir.

2 - Ticaret. Bir yere mal götürmek üzere mal satın alıp, bunu bir miktar bekletip sonra karı ile satmaktır. Bu cenab-ı hakk'ın şu kavliyle helal kıldığı ticarettir.

"Ey iman edenler! Aranızda karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı batıl ile yemeyin" (Nisa: 4/29)                                                  

Müşteri ticaret erbabının malını karı ile sattığını bilir ve bundan dolayı bazen tacirden malın kaça mal olduğunu sorarak, kendisinden ne kadar kazandığını bilmek ister. Fakat tüccar olmayan yani aslen tacir olmadığı halde ihtiyaçtan dolayı evini satan veya mirastan pay alan veya kendisine hibe ulaşan kimse böyle değildir.

Sahih hadiste şöyle geçmektedir:

"Sahabeler tartmadan göz kararı ile yiyecek satın alırlardı, peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) onu yerinden başka yere taşıyıncaya kadar satılmasını yasakladı." geçmektedir. Çünkü bu müşteri bir tacirdir ve o malı kar etmek için satın almaktadır. Dolayısıyla ticaretin gereği olan malın bir mekandan diğer mekana nakli veya fiyatı yükselinceye kadar bir süre bekletmek veya toptan alıp, perakende satmak gibi hususları yerine getirmesi gerekir.

Ancak malı satın aldığı yerde, üzerine kar koyarak satan kimse tacir değildir.

Her tazmin edilen şeyin karının mubah olması diye bir şey yoktur. Ancak tazmin olunmayan her şeyin karı mubah değildir.

"Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) tazmin edilmedikçe bir maldan kar etmeyi yasak etti."

Teslimi mümkün olmasından Önce malın tazmininden satıcı sorumludur. Bunun karı ve neması satıcıya helal değildir; bilakis bu müşteriye aittir.

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:

"Bir kimse bir yiyecek satarsa onu tam manasıyla teslim almadıkça başkasına satmasın."

(Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-buyu ve'l-icarat: 3/769, İbn Mace Sünen, Kitabu't-ticarat: 2/738, Tirmizi Sünen, Kitabu'I-buyu: 3/535. Albani bu hadisi hasen kabul etti.)

Bu hadisi şerif yiyecek satın alıp ona daha tam anlamıyla sahip olmadan satan tüccarlara yöneliktir. Yukarıdaki rivayet İbn Ömer'e ait olduğu gibi şu rivayette ona aittir:

"Sünnet şu şekilde caridir: Satış sözleşmesi hali değişmediği sürece malın tazmini müşteriye aittir." (Hadisin tahrici daha önce geçti.)

Malik, Ahmed ve başkaları bu rivayete dayanarak malın muayyen olması ve satıcının teslimine engel çıkarmaması halinde müşteri hala malı teslim almamış olsa dahi tazmini yine de kendisine aittir. (Hadisin tahrici daha önce geçti.)

İbn Ömer'den bir diğer rivayet te şöyledir:

"Sahabeler, tartmadan göz kararı ile yiyecek satın alırlardı. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) onu yerinden başka yere taşıyıncaya kadar satılmasını yasakladı." (Bkz. el-Muğni: 4/217-218.)

Ölçüsüz, tartısız, götürü olarak alınan malın tazmini de müşteriye aittir. Ve satılan malın müşteri tarafından teslim alınmasına imkan sağlandığı sürece malın tazmini yine müşteriye aittir. Fakat onu aldığı mekanda satması yasaklanmıştır. İbn Abbas şöyle demiştir:

"Her şeyi yiyecek maddeleri gibi kabul ediyorum." (Hadisin tahrici daha önce geçti.)

Sünen'de Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve sellem) teslim alınmamış malın-satışını yasakladığı varid olmuştur. (Tahrici daha önceki sahifelerde geçti.)

Bu hitap malı tam anlamıyla teslim alıp kar ile satan tüccarlaradır.

Aynı zamanda mal daha henüz teslim alınmadan kar ile satılırsa, bunu gören malın satıcısı satıştan vazgeçebilir veya satış sözleşmesini fesh etmeye kalkabilir.

Fakat mal tüccar tarafından tam olarak teslim alınmış ise, satıcının artık satıştan dönmek gibi bir ümidi kalmaz.

"Sabra" yani göz kararı ile alınan malların da başka yere nakil edilerek orada satılması gerekir. Tüccarlardan başkaları ise bir malı kullanmak ve faydalanmak için satın alırlar, ticaret için değil. Daha sonra da satın aldıkları bu malı satmaları gerektiği zaman ise kar gözetmezler. Kar gözettikleri taktirde tüccar hükmündedirler.

Bu nedenle Malik, malın tesliminden önce şirket ve tevIiyeye cevaz vermiştir, çünkü bunda kar yoktur. Bilakis alınan fiyata satılmaktadır. Aynen şufa sahibinin şufa malinin fiyatının misline satın alması gibi teslimden önce fiyatının misli ile sahibinden satışına cevaz verilmiştir ki doğru olan da budur. Yasak, kazanç sağlayan tüccar içindir. Tacir ya bir bölgeden alıp diğer bölgeye nakledip sonra satarak veya malı bir süre bekleterek sonra kar ile satar.

Menkul değerlerde mücerred tahliye, teslim sayılır mı sayılmaz mı?

Bu konuda Ahmed'den iki rivayet vardır. Bir rivayete göre o da Ebu Hanife gibi bunun teslim anlamına geleceğini söylemiştir. (Bkz. el-Muğni: 4/220, Haşiyetu İbn Abidin: 4/598-599.)

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) tazmin olunmayan karı ve hazırda el altında bulunmayan malın satışını yasakladı. (Hadisin tahrici daha önce geçti.) Tirmizi bu hadise sahih dedi.

Sahabelerden bazıları Baki'de altın ile deve satıp parasını gümüş ile alıyorlar ve gümüş ile satıp altın ile alıyorlardı. Bunun hükmünü Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) sordular.

Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Gününün fiyatı üzerine ise bunda bir sakınca yoktur."

(Bu hadisi rivayet edenler: Ahmed, Müsned: 2/33,73-139, Ebu Davud, Kitabu'l-Buyuu ve'l-icarat, İbn Mace, Sünen, Kitabu't-ticarat: 2/720, Tirmizi, Sünen, Kitabu'l-buyuu: 3/544, Nesai, Sünen, Kitabu'l-buyuu: 7/283.)

Borcun kar ile satılması da caiz değildir. Çünkü bu, tazmin olmadan kar anlamına gelir. Aynı zamanda malı teslim almış ve kefaletine de geçirmiş değildir. Kazanç ve kar ticareti ile insanlara fayda sağlayan tüccarlar içindir. Aldığı kar insanlara sağladığı faydadan dolayıdır. Tacir, insanların mallarını batıl ile yemez.

Bu nedenle Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:

"Ey iman edenler! Aranızda karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı batıl (haksız ve haram yollor) ile aranızda yemeyin." (Nisa: 4/29)

Bu istisnayı munkatı'dır ve ticaret kazancı, malı batıl yolla yemek değil, hak yolla yemektir.  (İstisna-i munkati: Müstesna, müstesna minhun cinsine dahil değildir. Bkz. Şerh İbn Akil: 1/442.)

Tacir insanlara hizmet sunmakta ve buna karşılık para kazanmaktadır. Ancak başkası üzerinde bulunan borcu kar ile satmak, batıl bir kazançtır. Çünkü burada ne borcun dımanı ne de bir çalışma söz konusu değildir.

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) aynı değerde altın yerine para alınması ve para yerine altın alınmasına cevaz vermesinden, borçlunun fiyatı ile borcunu satmasının caiz olduğu sonucu çıkar. Bu, selem ve tüm diğer borçlarda da caizdir. İbn Abbas, bir rivayete göre Ahmed ve Malik de buna cevaz vermişlerdir.

(Her iki rivayet için de bkz. el-insaf: 5/111. Merdavi şöyle dedi: Mezhebin görüşü bu şekildedir. Arkadaşların çoğu da bu görüşü benimsemişlerdir.) (Bkz. El-Kafi fi fıkhi ehl-i Medine sh: 342, Bidayetü'l-müctehid: 2/205-206.)

Ebu Hanife, Şafii ve meşhur rivayete göre Ahmed8 gibi caiz değil diyenler, buna gerekçe olarak satılan malın teslim alınmamış olduğunu gösterdiler. Çünkü teslim alınmamış malın satışı caiz değildir.

(Bkz. el-Hidaye şerhu Bidayetü'l-mübtedi: 3/75.) (El-Mühezzeb fi Fıkhi imam-ı Şafii 1/349-350) (Bkz. el-İnsaf: 5/111)

Daha önce işaret ettiğimiz gibi buradaki mahzur ortada kar olması durumunda geçerlidir. Kar olmadığı zaman Malik'in de dediği gibi satış ve tevliye caizdir. (Bu sözün tevsiki daha önce geçti.)

Bir rivayette Ahmed fiyat ile borç sahibinin selem borcunu satmasına cevaz vermektedir. O halde teslimden önce ayanın satışı da evlaviyetle böyledir.

İbn Abbas bunu fiyat ile caiz gördü ve "İki kere kar edemez" dedi.

Aynı şekilde kar olmaması nedeniyle tevliye ve şirket de de caizdir. Selem borcunun satışı ile para borcunun satışı arasında ne fark vardır?

Her ikisi de zimmet'de bedeldir, peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) günün fiyatı ile bedellendirilmesine izin vermiştir.

Ahmed ve Malik bu şartı itibara alırken, Ebu Hanife itibara almamaktadır.

Hadis şu iki asla delalet etmektedir:

Borçlunun bedel dahi olsa borcu satmasına ve onu kar ile satmamasına. Borcun bedeli vesair diğer tüm borçlar da bunun gibidir.

İnsanlar, teslim alınmayan malın satışının yasaklanması hususunda çeşitli çelişkilere düştüler. Ahmed'den bu konuda çeşitli rivayetler mevcuttur.

Ebu Hanife, Şafii ve bir rivayete göre Ahmed gibi iki dımanın birbiri ardınca olması illetini savunanlar, malın teslimden önce satıcının kefaletinde olduğunu, müşteri tarafından satıldığı zaman da birinci müşteri için ikinci müşterinin kefaletine geçtiğini söylemektedirler. Böylece iki kefalet ard arda gelmektedir. Fakat bu illet zayıftır. Çünkü mal telef olduğu taktirde her iki satış sözleşmesi de fesh olacak ve herkes kendi fiyatına dönecektir.

Ebu Hanife gayri menkulleri bundan istisna etmiştir. Çünkü ona göre gayri menkuller sözleşme ile tazmin edilmiştir.

Malik ve bir rivayete göre Ahmed şerefinden dolayı bunu yiyeceklere hasretmektedirler. Fakat illet kazanç ise, o halde tüm ticaret malları bunda eşittir.

Ahmed meşhur olan görüşünde şöyle diyor:

 "Teslim alma imkanı sağlandıktan sonra ister teslim alsın ister almasın muayyen şey müşterinin kefaletine girer. Bununla beraber malı bir başka yere nakletmeden satamaz."

Tabi afetler isabet ettiği zaman ürünlerin hasılatı satıcı tarafından tazmin edilir.

(Aralarında Yahya b. Said el-Ensari, Malik, Ebu Ubeyd ve ehl-i hadisten bir grubun da olduğu Medinelilerin çoğu bu görüştedirler. Şafii'nin eski içtihadı ve Ahmed b. Hanbel'in kesin ictihadı da böyledir. Ömer b. Abdulaziz de bununla hüküm vermiştir. Bkz: el-Muğni: 4/215, el-İnsaf: 5/73, Beğavi-Şerhü's-sünne: 8/100.)

Ahmed'in mezhebinin zahirine göre satıcı ve alıcı arasında tahliye sağlandıktan sonra, müşteri ürünleri dalında da satabilir.

Burada iki türlü teslim olma vardır.

1 - Satış ve karın caiz olmadığı teslim alma ve

2 - Kefaletin intikal etmesini sağlayan teslim alma.

Bu, kiradan elde edilen gelirler gibidir ki bunun tazmini hakkını tam anlamıyla eda edinceye kadar kiraya verenin üzerinedir. Kiralanan şey, kiracının faydalanmasından önce telef olursa bunun da tazmini kira sahibinin üzerinedir.

Malın tazmini, ancak kiracının maldan faydalanma imkanı bulması durumunda kiracıya geçer.

Satışta ise satılan malı aldığı zaman caizdir.

Bu mana anlaşıldığı zaman, bu babın maksadı keşfedilmiş olur. Bu mana birçok akıl sahibi fukahaya kapalı kalmıştır.

Tüm bu bilgilerden sonra doğru görüşe göre:

"Bana acele ver, birazını sana bağışlayayım" İbn Abbas ve başkalarından da rivayet edildiği gibi caizdir.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yahudileri Medine'den sürerken insanlar "Onların bize borçları var" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)

"Borçlarını aciliyetle ödemeleri için alacaklarınızın bir kısmını onlara bağışlayın" buyurdu. (Hadisin tahrici daha önce geçti.)

Çünkü burada mal sahibinin bir kazancı yoktur. Bilakis kendi parasını bir an önce teslim almak için, sermayesinin bir kısmını borçluya bağışlamaktadır. Alacak sahibi burada alacağını satmak değil, tahsil etmek istemektedir. Havale de bunun için caizdir.

(Havale sözlükte nakil anlamına gelir. Şer'an: Hakkı havale edenin zimmetinden, havale olunanın zimmetine nakletmektir. Bkz. Şerhu'l-kebir ala metni'l-muknii: 5/54, el-insaf: 5/222)

Bu nedenle Malik, Ebu Hanife ve başkaları sakıt borcun sakıt borç ile satışını caiz gördüler. (Bkz. el-Hidaye şerhu Bidayetü'l-mübtedi: 3/84. Bidayetü'I-müctehid: 2/200)

Şöyle ki birinin diğerine dirhem, diğerinin de altın borcu bulunsa ve biri diğerine altına karşılık dirhemleri düşür dese, zahir olan görüşe göre bu caizdir. Çünkü peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) borcun borç ile satılmasını değil "veresiyenin veresiye ile satılmasını yasakladı" ki bu hadis te zayıftır. (Hadisin tahrici daha önce geçti.)

Fakat gecikmeli şeylerin birbirleri karşılığında satışı ittifak ile yasak edilmiştir. Çünkü bu durumda her iki tarafın da zimmeti faydasız yere meşgul edilmiş olmaktadır.

Satıştan maksat fayda teminidir. Oysa bu işlemde fayda değil zarar vardır.

Fakat "acele ver, birazını bağışlayayım" işleminde borçlu ve alacaklı için fayda vardır. Borçlu borcunun bir kısmından kurtulmakta, alacaklı da parasını bir an önce teslim almaktadır.

Kanun koyucu adalet, hikmet ve rahmet sahibidir. İnsanları yararlı şeylerden değil, zararlı şeylerden men eder.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) içinde şirk bulunan efsunu yasakladı fakat şirk bulunmayan efsun için şöyle buyurdu:

"Kim kardeşine yardım etmeye güç yetiriyorsa etsin" (Müslim, Kitabu's-selam: 2/1726)

Ve yine şöyle buyurdu:

"Şirk olmadığı sürece efsunda bir kötülük yoktur." (Müslim, Kitabu's-selam: 2/1727, Ebu Davud, Kitabu't-Tıbb: 4/214.)

Malı batıl yolla yemek insanlara zarar ve zulümdür ki bu da iki çeşittir:

1 - Faiz ve

2 - Kumar.

Kur'an bu ikisini de haram kılmıştır.

Faiz hakkından ziyade almak, kumar ise malı batıl üzere almaktır ki her ikisi de zulüm ve zarardır.

(İçki ve kumar şu kavl-i ilahi ile haram kılınmıştır:

"Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar, fal ve şans oyunları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içkide ve kumarda, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vaz geçtiniz değil mî?" (Maide: 5/90-91)    

Şu iki işlem ise mubahtır:

1 - Faydalanmak için mal almak

2 - Veya kar etmek amacıyla mal ticareti yapmak.

Bu işlemlerin ikisi de Kur'an, sünnet ve ümmetin icması ile mubahtır.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol