Kur'an ve Sünnet
   
 
  Şiilerin Ali'nin (r.a.) İmametine Delâlet Eden Delillerin Diğer Bir Kısmı Yaşayışı İle İlgili Olan Hallerdir, İddiaları

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.10.1

 

Râfizî şöyle diyor:

“Ali'nin imametine delâlet eden delillerin diğer bir kısmı yaşayışı ile İlgili olan hallerdir.”

Rafızî, Ali'nin (r.a.) insanların en zahidi, en âbidi, en âlimi ve en cesaretlisi olduğunu anlatırken onun hakkında bir çok harikuladelikler uydurmuştur.

Evet, Ali (r.a.), Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Ebubekir (r.a.)'de sonra insanların en zahidi idi. Çünkü Ebubekir (r.a.) kendisiyle ticaret yaptığı malının tümünü Allah yolunda infak etmiştir.

(Ebu Davud'un, Kitabüz-Zühd'te sahih bir senedle Hişam b. Urveden rivayet ettiğine göre Hişam, babası Urve'nin: Ebubekir (r.a.) İslâmı kabul ederken kırkbin dirhemi olduğunu kendisine haber verdiğini beyan etmektedir. Urve diyor ki: Aişe (r.a.), Ebubekir  (r.a.) vefat ederken ne bir dinar ve ne de bir dirhem bıraktığım, bana haber verdi, diyor. Usame b. Zeyd b. Esleme'den gelen bir başka rivayetle, Ebubekir'in ticaretle tanındığı, Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bisetinde kırkbin dirhemi olduğu, hicret ederken bundan ancak beşbini kaldığı, onu da aynı şekilde Allah yolunda harcadığı, Ebubekir'in, parasıyla köle azad edip, durmadan müslümanlara yardım ettiği beyan edilmektedir. )

Halife olunca da nafakasını temin etmek için omuzuna elbise alır, çarşıya gider ve onları satardı. Muhacirler onu bu halde görünce, beytül malden günde iki dirhem almasını istediler. Bunun üzerine Ömer (r.a.), Ebu Ubeyde'ye yemin vererek bunun caiz olup olmadığını sorunca, Ebu Ubeyde caiz olduğunu söylemiştir. İbn-i Zencüveyh (İbn-i Zencüveyh, Hümeyd b. Mahled olup güvenilir olduğu sabittir. Kendisi hadiste hafız olup H. 247 de vefat etmiştir. ):

Ali'nin (r.a.) İslâmın ilk devrelerinde fakir olduğunu, bilâhare durumunun giderek düzeldiğini, mezra ve hurmalıklara sahip olduğunu, vefat ettiğinde ondokuz câriye ve dört hanım bıraktığını söylemektedir. Şüreyk, Asım b. Küleyb'den rivayet ettiğine göre Muhammed b. Ka'b El-Kurazî şöyle diyor:

“Ali (r.a.), Ben, Rasulullah devrinde açlıktan mideme taş bağlardım. Fakat bugün malımın zekatı kırkbin dirheme ulaştı” diyordu. İbrahim b. Said El-Cevherînin (İbrahim b. Said el-Cevherî, hadiste hafız olup, Müsned'i vardır. Hicrî 249 da vefat etmiştir. ) rivayetine göre de:

Dört bin dinar'a ulaştığını, söylediğine dair beyanı vardır. Ebu Bekir (r.a.) ve Ali (r.a.) her ikisi de zâhid olmalarına rağmen görülüyor ki biri infakta diğerine nazaran daha ileridir. Ömer (r.a.) de, zâhidlikte Ebubekir'in (r.a.) yolunu takib etmiştir. Ebu Ubeyde ve Ebu Zerr dahi bu hususta Ebubekir'in yolunu izlemişlerdir. Ama bir kısım ashab mal edinerek dünyadan istifade etmişlerdir.

İbn-i Hazm; Ali'nin (r.a.) gelir getiren arazilerinden biri Yenbu arazisi olup, her sene ekininden başka, bin deve yükü hurma getiriyordu, diyor.

Zühd; ses çıkarmamak, mal ve lezzetleri arzu etmemek, çoluk çocuğa meyletmemek mânâsına gelir. Bundan başka zühdün hiçbir mânâsı yoktur.

Ebu Bekir (r.a.) ise bütün malını infak etmiştir. Hatta onun bir tek abası kalmıştı ki, yere oturunca onu altına sererdi. Halbuki ondan başkası, mal mülk edinmişti.

Ondan sonra Ebubekir (r.a.), halife olunca da, ne bir câriye ve ne de bir mülk edindi.

Ama Ali  (r.a.), kendisine helâl olanlardan istifade etmiştir. Vefat ettiğinde zevceler, cariyeler ve hizmetçiler bırakmıştır. Hatta kızlı erkekli yirmidört çocuğu olup, hepsine de yetecek kadar mülk terketmiştir. Bu durum hiç kimsenin inkâr edemiyeceği kadar açıktır.

Ondan sonra Ebubekir'in Abdürrahman gibi oğlu ve Talha gibi aşere-i Mübeşşereden olan akrabası olmasına rağmen hiç birisini Mekke, Yemen, Hayber, Bahreyn, Umman gibi maiyetindeki şehirlere vali olarak tayin etmemiştir. Ömer (r.a.) de Onun bu husustaki tutumunu izleyerek çok iş yapmasına rağmen mensubu olduğu Adiyy oğullarından Nu'man b. Adiyy el-Adevî'den başka hiç kimseyi tayin etmemiştir. Şam, Mısır, Irak ve Horasan'a kadar olan yerleri fethettiği halde yalnız adı geçen Nu'man b. Adiyy'i Misan'a vali olarak tayin etmiş, kısa bir müddet sonra Onu da azletmiştir. Akrabaları arasında aşere-i Mübeşşereden Saîd b. Zeyd, Ebu Cehm b. Huzeyef, Hârice b. Huzâfe, Ma'mer b. Abdullah ve Ömer'in (r.a.) oğlu Abdullah gibi büyük zâtlar da bulunuyordu.

Ebu Bekir ve Ömer (r.a.) de çocuklarını vali olarak ta'yin etmemişlerdir. Hatta bir kısım müslümanlar İbn-i Ömer'in halife olmasını istemişlerdi. Ömer (r.a.) de Onu halife tayin etseydi hiç kimse itiraz etmeyecekti. Ali (r.a.) ise, akrabalarından olan İbn-i Abbas'ı Basra'ya, Ubeydullah b. Abbas'ı Yemen'e, Kuşem ve Ma'bed adlı Abbas'ın iki oğlunu Haremeyn'e, kız kardeşinin oğlu Ca'de b. Hübeyr'i Horasan'a, Hanımının oğlu ve Muhammed b. Ebibekir'in kardeşini Mısır'a vali olarak tayin etmiştir.

Bütün bunları söylerken hiçbir zaman Ali'nin (r.a.) ehliyetini, zühdünü ve yüceliğini inkâr etmiyoruz. Aksine Onun ve İbn-i Abbas'ın da işin ehli olup, zâhid ve yüce olduklarını tasdik ediyoruz. Fakat biz ayrıca şunu demek istiyoruz:

Ebubekir ve Ömer (r.a.) zahidlikte ve dünyaya karşı olan ademi muhabbetle, mubahları yapan zahid'den daha mükemmel idiler.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol