Kur'an ve Sünnet
   
 
  3.2.11---3.2.12

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.2.11

 

Râfizî:

“Ebubekir şeraît hükümlerinin çoğunu bilmezdi. Kelâlenin hükmünü bilmediği için; Kelâleyi görüşüme göre açıklarım. İsabet edersem Allah'tandır, hata edersem şeytandandır, diyordu. Dedenin mirastaki payı ile ilgili olarak yetmiş defa ayrı ayrı hükümler vermiştir. Bu da Onun ilmindeki geriliğe delalet eder.” diye iddia ediyor.

Râfizînin bu iddiasına karşı cevabımız şudur:

Bu iddia büyük bir iftiradır. Ebubekir'den (r.a.) başta Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in huzurunda hüküm ve fetva verebilen olmadığı halde, nasıl olur da şeriat hükümlerini bilmesin?

Hatta Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), en çok Onunla ve Ömer'le (r.a.) istişare ediyordu. Mansur b. Abdil Cabbar ve daha başkasından gelen nakillere göre, Ebubekir'in bütün ümmetten daha âlim olduğu üzerinde icma vuku bulmuştur. Bu acık bir gerçektir.

Ümmet, onun zamanında bir meselede ihtilafa düştüğünde mutlaka Ebubekir (r.a.), Kur'an ve Hadisten delil getirerek onu kendilerine tafsilatlı bir şekilde açıklamıştır.

Ümmete Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatını ve defnedilecek yeri açıklayıp, onları imanlarında karar kıldırması, onlara âyet okuyarak, zekatı inkar edenlerle savaşın gerekli olduğunu beyan etmesi ve Hilafetin Kureyş'in hakkı olduğunu ilan etmesi gibi.

Eğer haccın menâsikini ve namazla ilgili malumatı bilmemiş olsaydı, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onu bu işlerle görevlendirmezdi. Enes'in (r.a.) Ebu Bekir'den (r.a.) aldığı ve sadaka ile ilgili açıklamaları fakihlerin dayandıkları açıklamalardır.

Hülasa olarak Ebubekir'in (r.a.) yanıldığı şerî bir meselenin var olduğunu bilmiyoruz. Ama başkaları için bu ölçüde isabet etmek söz konusu değildir.


بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.2.12

 

Râfizînin “Ebubekir  Kelâle'nin hükmünü bilmiyordu” iddiasına gelince;

Buna da şu cevap verilir:

Aslında Ebubekir'in (r.a.) bu konudaki bilgisi onun derin bilgisine işaret ediyor. Çünkü O'nun Kelâle hakkındaki görüşünü Cumhur-u Ulemâ kabul etmiş ve onunla amel etmişlerdir. Kelâle de, çocuğu ve babası olmayan kimse demektir.

Dede meselesine gelince, bu Ömer'in (r.a.) hükmüdür. Ebubekir'in (r.a.) dedeyi baba yerine saydırdığı görüşünde ihtilaf olmamıştır. On kişiden fazla sahabî, Ebu Hanife'nin mezhebi ve bir kısım Şafiî ve Hanbelî fukahasının görüşleri de bu istikamettedir. Bu görüş, delillerinin sağlamlığı bakımından en isabetli görüştür. Mâlik, Şafiî ve Ahmed; Zeyd b. Sabit'in görüşündedirler. Ama Ali'nin (r.a.) dede hakkındaki görüşüne fakihler yanaşmamışlardır. Fakihler, uzak dedenin amcalardan mukaddem olduğu görüşünde ittifak edince, elbetteki yakın dede kardeşlerden mukaddem olacağı ortaya çıkmış olur. Kardeşlerin mirasta dedeye ortak olduğunu söyleyenlerin görüşleri de kendi aralarında mütenâkızdır.



Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol