Kur'an ve Sünnet
   
 
  2.2.3

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

2.2.3

 

Râfizî şöyle diyor:

“Ehl-i sünnet, Allah (c.c.), kâfir için iman edecek kudreti yaratmamıştır dediklerine göre, peygamberler delil getiremediği için kâfire cevap vermekten âciz kalırlar. Şöyle ki:

Peygamber kâfire:

İman et, dediğinde kâfir ona şöyle der:

Rabbine deki, iman edebilmem için bende müessir bir kudret yaratsın. Aksi takdirde, yani bende iman edecek bir kudret yaratmadığı, üstelik benim için küfrü yarattığı halde nasıl benden iman etmemi istersin ki, Allah (c.c.)'ın kahrına duçar olmayayım? Bunun üzerine peygamber cevap veremez hale gelir.”

Ey Râfizî!

Senin bu iddian öyle bir iddiadır ki, bununla ilgili olarak çok konuşmak gerekir. Bazı tembeller vardır ki, kendisine yapılması gereken bir şey ile emredildiğinde, onu yapmamak için kaderi mazeret göstererek:

Allah (c.c.) takdir ederse bu işi yapacağım der. Bu tembel gayr-i meşru bir işi yapmaktan alıkonduğu zaman da:

Bu bana takdir edilen bir şeydir. Benim ne günahım var? diye kendisini müdafaa eder. İşte bu şekilde kaderi ileriye sürmek tamamen boş bir iddiadır. Bunun içindir ki, Müşrikler:

“Eğer Allah dileseydi, ne biz müşrik olurduk, ne babalarımız, ne de bir şey haram yapabilirdik.” (En'âm: 6/148) demelerine karşı Allah (c.c.) şu cevabı vermiştir:

“Onlara de ki: Sizde kitap ve hüccetten birşey (ilim) varsa, onu bize çıkarın getirin. Siz, yalnız kendi zannınıza tâbi olup yalan söylemektesiniz. De ki: Tam hüccet (apaçık delil) Allah'ındır. O dileseydi, elbette hepinizi birden hidayete erdirirdi.” (En'âm: 148 devamı ve 149)

Böylece bu müşrikler, delillerinin hükümsüz olduğunu idrak etmiş oldular. Çünkü onlardan biri bir başkasına malını almakla, namusuna saldırmakla veya çocuğunu öldürmekle zulmettiğinde; bundan dolayı da bir kısım insanlar O zalimi zulmünden alıkoyacakları zaman, Zâlim:

Allah (c.c.) isteseydi bu zulmü yapmazdım, diye kendini müdâfaa ederse onlardan hiç biri zâlimin bu ihticacını (delil diye kabul edip ileriye sürdüğü mazereti) asla kabul etmiyeceği gibi, kendisi de böyle bir duruma duçar olsaydı aynı ihticacı başkasından asla kabul etmezdi. Bunun içindir ki, zâlimin yaptığı zulme karşı tecziye edilmesi farz olmuş oldu.

Eğer yapılan kötülüğe karşı kaderi delil olarak ileriye sürmek doğru olsaydı, itaat eden ile isyankâr arasında hiçbir fark kalmazdı. Allah (c.c.) bu gibi kimselere karşı:

“De ki: Tam hüccet (apaçık delil) Allah'ındır” âyeti ile hücceti aleyhlerine ve:

“O dileseydi, elbette hepinizi birden hidayete erdirirdi” ayeti ile de kaderi isbat etmiş oldu. Şüphesiz ki, her ikisi de haktır.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol