Kur'an ve Sünnet
   
 
  2.3.6

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

2.3.6

 

Râfizî şöyle diyor:

“İmâmîler kendilerinin ve imamlarının kurtuluşa erdiklerine kesin olarak inanmalarına rağmen ehl-i sünnet, gerek kendileri ve gerekse imamları hakkında böyle bir şeye inanmazlar.”

Râfizî buna darb-ı mesel getirdikten sonra “Bunlara (yani Ona göre kurtuluşa erenlere) ittiba etmek evlâdır,” diyor.

Ey Râfizî!

Kendilerine mutlak itaati şart koştuğun imamlarına ittiba etmenin doğru olduğunu söylüyor ve bu ittiba da onların kurtulmalarının vacip olduğunu iddia ediyorsan; Ümeyye oğulları'nın halifelerine ittiba edenlerin de isabet etmiş olduklarını kabul etmen gerekir. Çünkü Ümeyye oğulları da mutlak olarak halifelerine itaat edilmesini şart koşarak:

“Bu itaat kurtuluşu vacip kılar” diyorlardı. Yine onlar her hususta halifeye itaat edilmesinin vacip olduğuna, Allah'u Teâlâ'nın hiçbir günahtan dolayı halifeyi sorguya çekmeyeceğine ve kendilerinin de halifeye itaat ettikleri konularda günâha dûçâr olmayacaklarına inanıyorlardı. Hem de Ümeyye oğulları'nın delili şiîlerin delilinden daha kuvvetlidir. Çünkü Ümeyye oğulları Allah-u Taâlânın hâkim kıldığı ve te'yid ettiği halifelere itaat ediyorlardı. Çünkü kaderiyyecilere (kaderi inkâr edenler) ve şiîlere göre Allah (c.c), kullarına maslahatlarına en uygun olanından başkasını yaratmaz.

Ayrıca Ümeyye oğullarının halifeleriyle meydana gelen maslahat ma'dûm ve âciz olan bir imamla (Şiilere muntazar olan imam kasdediliyor. ) meydana gelecek maslahattan daha büyük olmuştur. Bundan dolayıdır ki, Ümeyye oğullarına tabî olanların elde ettikleri din ve dünyaları ile ilgili olan maslahatlar, muntazar imamı bekleyen şiîlerin elde ettikleri maslahatlardan daha büyüktür. Çünkü bu şiîlerin imamı olmamıştır ki, onlara iyiliği emredip kötülükten sakındırarak dinî ve dünyevî maslahat hususunda onlara yardım etsin. Ama Ümeyye oğulları'nın durumu hiç de öyle değildir. Onlar gerek din ve gerekse dünya işlerinde imamlarından fayda görmüşlerdir. Bütün bunlardan anlaşıldı ki, şiîlerin Ali'nin (r.a.) taraftarlığını iddia ederek kendilerinin haklı olduğu hususundaki delilleri sahîh ise, Osman'ın (r.a.) taraftarlığını iddia edenlerin delilleri de daha sahihtir.

Rafızî'nin

“İmamîler kurtuluşa ereceklerine kesinlikle inanırlar; Ehl-i Sünnet ise böyle bir şeye inanamazlar” şeklindeki iddiasına gelince şöyle deriz:

Eğer Râfizî bu sözüyle “Bir kimse farzları terkedip, haramları işlese de cennete girecektir” diye iddia ediyor ve “Bu inanç o kimsemi cennete girmesine vesile olacaktır” diye birşey kasdediyorsa yanılıyor. Çünkü böyle bir itikad, imâmîlerin olmadığı gibi, aklı olan hiçbir kimsenin de böyle birşey söylemesi beklenemez.

Eğer Râfizî yukardaki sözüyle Ali'yi (r.a.)  sevdikten sonra namaz kılmamak, kötülük işlemek ve adam öldürmek gibi şeylerin zarar vermeyeceklerini kasdediyorsa elbette bu da doğru değildir.

Ama Râfizî yukarıdaki sözleriyle sahih ve sağlam bir akideye sahip olup, farzları işleyip ve haramları terkedenin cennete gireceğini kastediyorsa bu doğrudur. Ehl-i sünnetin itikadı da budur.

Ehl-i sünnet, Kur'an'da buyrulduğu gibi Allah (c.c.)'tan korkan ve Onun emrettiklerini yapıp yasaklarından kaçınanların cennete gireceklerine inanırlar.

Fakat kesin bir malûmat olmadığı takdirde muayyen bir şahsın takva ehlinden olup olmadığı hususunda susarlar. Ancak kişinin takva üzere vefat ettiğini bilirlerse Onun cennet ehlinden olduğuna inanırlar.

Nitekim sahih bir hadis ehl-i sünnetin bu inancını te'yid eder. Şöyle ki:

Günün birinde Rasulullah'ın yanından cenaze ile geçtiler. Ashab da Onu hayır ile yadettiler. Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Vâcib oldu” dedi. Sonra diğer bir cenaze geçti. Onun fenalığını söylediler. Yine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Vâcib oldu” dedi. Ömer (r.a.):

 “Yâ Rasulullah ne vâcib oldu?” diye sordu. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Ötekini hayırla yadettiniz, cenneti hak etti. Bunu ise şer ile yadettiniz o da, cehennemi hak etti. Zira siz yeryüzünde Allah'ın şahidlerisiniz” buyurdular. (Buhari Cenaiz: 86, Şehadet: 6, Tirmizi Cenaiz: 60)

Ehl-i Sünnet, râfizîlerin, kendi imamları için inandıkları kurtuluşun daha iyisini, kendi imamları için inanırlar.

Çünkü ehl-i sünnetin imamları Rasulullah'tan sonra gelen ve İslâmı ilk kabul eden muhacir ve ensardandırlar.

Ehl-i sünnet mezkûr imamlarının aşere-i mübeşşere'den (cennetle müjdelenen on zat) oldukları için cennetlik olduklarına inanırlar.

Yine ehl-i sünnet Allah-ü Teâlâ'ın Bedir ehlini aftettiğini ve ağaç altında da bindörtüzden fazla olduklarını kabul ederek inanırlar. Bu şehadet de kitap ve sünnetten kaynaklanır.

Ehl-i sünnetin şahitliği ilme dayalı bir şahitliktir. Ama râfizîlerin şahitliği hem körükörüne, hem de zorbalığa dayanan bir şahitliktir.

İmam-ı Şafiî:

“Râfizîler kadar yalan şahitlikte bulunan bir kavim görmedim” diyor.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol