Kur'an ve Sünnet
   
 
  2.3.24

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

2.3.24

 

Râfizînin:

“Aişe, Allah-ü Teâlâ'nın:

“Evlerinizde oturun; eski câhiliyyede olduğu gibi açılıp saçılmayın..” (Ahzab: 33) emrine muhalefet etmiştir” iddiasına gelince şöyle diyoruz:

Aişe (r.a.) eski câhiliyyede olduğu gibi açılıp saçılmamıştır. Evlerde oturma konusundaki emir, emredilen maslahatın temini için evden çıkmaya münâfî değildir. Kadının efendisiyle hac, umre veya sefere çıkması gibi.

Nitekim yukardaki âyeti kerime Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatında nazil olmuş, ondan sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Aişe ve Hafsa ile beraber veda haccına gitmiştir. Ayrıca Âişe'yi kardeşi Abdurrahman ile Umreye de göndermiştir. Veda Haccı ise âyetin nüzulünden sonra ve Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından en azından üç ay kadar önce idi. Bunun için Rasulullah'ın ezvâc-i tâhiratı, Ömer'in (r.a.) hilâfetinde hac ettikleri gibi, diğer zamanlarda da hac etmişlerdir. Ömer (r.a.)'de, onların deve katarlarına Osman (r.a.) veya Abdurrahman b. Avfı gönderiyordu. Binaenaleyh ezvâc-ı tâhirattn bir maslahat için sefere çıkmaları caiz ise, Aişe'nin (r.a.) de Cemel vak'ası münasebetiyle müslümanların maslahatı için sefere çıkışı da caizdir. Çünkü O bu konuda ictihad etmiştir.

Yukardaki durum aşağıdaki âyet-i kerimelere benziyor. Şöyle ki:

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Ey inananlar! Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yeyin, haram ile nefsinizi mahvetmeyin. Allah şüphesiz ki size merhamet eder.” (Nisa: 4/29),

“Birbirinizi kötü lâkaplarla çağırmayın” (Hucûrât: 49/11),

“Onu işittiğiniz zaman, erkek-kadın mü'minlerin, kendiliklerinden hüsnü zanda bulunup da “Bu apaçık bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi?” (Nûr: 24/12)

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da şöyle buyuruyorlar :

“Muhakkak ki, bu şehrinizde, bu beldenizde bu gününüzün haram olduğu gibi kanlarınızı dökmek, mallarınızı almak, namuslarınızı selbetmek de haramdır.”, (Müslim Hacc: 164)

“İki müslüman kılıçlarıyla karşı karşıya geldiklerinde katil ve maktul cehennemdedir.”

Bunun üzerine ashab:

Yâ Rasulullah! Katilin durumu bellidir. Peki maktûlün suçu nedir? Diye sormaları üzerine, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Maktul, karşısındakini öldürmeğe azimli idi” buyurdular. (Buhari İman: 22, Fiten: 10, Müslim Fiten: 14)

Biri kalkar da:

Ali ve Ona karşı savaşanlar kılıçlarıyla karşı karşıya gelmişler ve müslümanların kanlarını helâl kılmışlardır. Binaenaleyh (Rasulullah'ın bahsettiği) cezaya duçar olmaları gerekir, diyecek olursa, Ona verilecek cevap şudur:

İctihad eden zat hata etse de söz konusu olan cezaya duçar olmaz. Nitekim Allah (c.c.) mü'minlerin duası konusunda şöyle buyuruyorlar:

“Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma.” (Bakara: 2/286)

Dolayısıyla Allah (c.c), unutkanlık veya hata eseri olarak mü'minlerden sâdır olacak günahı affetmiştir. Hata eden müctehidin durumu da böyledir. Yani hatası affedilmiştir. Allah (c.c), mevzu bahis olan bu yüce zatları mü'minlerle olan kıtallerinden dolayı affederse, Aişe'nin (r.a.) affedilmesi evlâdır. Çünkü O içtihadına binaen evinde oturmamıştır.

Yine birisi kalkar ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın:

“Medine çirkin şeyleri kendisinden uzaklaştırır, güzel şeyleri de barındırır” (Buhari Fedail Medine: 2, Müslim Hacc: 488, Muvatta: 4)

“Biri Medineye tenezzül etmediği için Onu terkederse mutlaka Allah Ona (Medine'ye) hayırlısını verir.” (Buhari Fedail Medine: 5, Müslim Hacc: 499) buyurduğunu söyledikten sonra:

Ali (r.a.) Medine'den çıkmıştır. Ondan önceki halifeler gibi bu şehirde kalmamıştır, bu sebepledir ki iki yakası bir araya gelmemiştir, derse Ona şu cevab verilir:

Ali'nin (r.a.) derecesinde olmayan müctehidleri takdirde cezaya duçar olmadıklarına göre Ali'nin (r.a.), içtihadından dolayı cezaya duçar olmaması evlâdır. Aynı cevap Âişe (r.a.) için de carîdir. Müctehid ictihadda bulunur ve hata ederse kitap ve sünnete göre o müctehidin hatası affedilmiştir.

Râfizînin:

“Âişe, hatası olmadığı halde (r.a.) Ali'ye karşı savaşmak üzere çıkmıştır.” şeklindeki iddiası, Âişe'ye (r.a.) iftiradır. Her iki tarafın da çarpışmayı kasdettiklerini takdir etsek dahi onların bu durumu şu âyet-i kerîmeye dahildir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Eğer mü'minlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz; eğer biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız; eğer dönerlerse aralarını adaletle bulunuz, âdil davranınız, şüphesiz Allah âdil davrananları sever. Şüphesiz mü'minler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah'tan sakının ki size acısın.” (Hucurât:49/ 9-10)

Görülüyor ki Allah (c.c.) birbirlerine karşı savaşmalarına rağmen mü'minleri kardeş kılmıştır.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol