Kur'an ve Sünnet
   
 
  Şiilerin Ebu Bekir'in (r.a.) İmameti Aleyhindeki Delilleri

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

6.1

 

Râfizî şöyle diyor:

“Ehl-i Sünnet, Ebubekir'in hilâfeti icmâ'ile sabittir, diyorlar. Halbuki icmâ' olmamıştır. Çünkü, Hâşim oğullarından bir topluluk Ebu Bekr'in (r.a.) halifeliğini kabul etmemişlerdir. Selmân, Ebu Zerr, Mikdad, Amımâr, Huzeyfe, Sa'd b. Ubâde, Zeyd b. Erkâm, Usâme, ve Hâlid b. Saîd b. El-Âs gibi bir çok sahabi de hilafetini kabul etmemişlerdir. Hatta babası da bu işi ona uygun görmeyerek:

“Kim halife oldu?” diye sordu. Oğlun, demeleri üzerine, şöyle demiştir:

“Peki, iki mustaz'af Ali ve Abbas ne yapıyorlardı?” Ona da şu cevabı verdiler:

“Onlar Rasulullah'ın tekfin işleriyle uğraşıyorlardı. Diğerleri de oğlunu kendilerinden yaşlı görünce omu seçtiler.”

Hanife oğulları da hilafetini kabul etmiyerek ona zekatı vermemişlerdir. Bunun üzerine Ebubekir onları mürted ilan etmiş, onlarla savaşmış ve birçoklarını esir etmiştir. Hatta bu durumu kabul etmeyen Ömer, halifeliği esnasında bu esirleri geri vermiştir.”

Râfizînin bu iddiasına karşı cevabımız şudur:

Biraz ilmi olup ta bu iddiayı işiten kimse, iddia sahibinin ya insanların en cahili veya iftira etme hususunda en cesaretlisi olduğunu kesin olarak beyan edecektir.

Evet, Râfizîler kör bir cehalete sahiptirler. Deccal da olsa onların batıl istekleri doğrultusunda konuşursa mutlaka onu tasdik ederler. Fakat, arkadaşlarına da:

Nâsibîlerden (Ehl-i beyti zemmedenler) korunmak için Takiyye kabilinden bu tasdiki yaptık derler. Menfaatina göre, evet veya hayır diyen bir kimseden hayır gelir mi? Yoksa bu hastalığından iyileşeceğini mi bekliyoruz? Bunlar aşağıdaki ayet-i Kerimeden fazlasıyla nasiblerini almışlardır.

Allah (c.c.) şöyle buyurur:

“Allaha (ortak koşarak) yalan uyduran yahut kendine halk (peygamber ve kitap) gelince onu yalanlayan kimseden daha zalim kimdir?” (Ankebut: 29/68)

Bizim nasibimiz ise:

“Doğruyu (Kur'anı) getiren (Peygamber) ve onu tasdik eden (müminler) ise, işte bunlar takva sahibi kimselerdir.” (Zümer: 39/33) mealindeki ayeti kerimededir.

Bütün âlimler Museylimenin tabileri olan Hanife oğullarının mürted olduklarını kabul etmelerine rağmen, mezkûr râfizî onları icma ehlinden kabul etmektedir. Bunun gibi bir başka cahil ve müfteri görülmüş müdür?

Güya Ebubekir (r.a.), ona biat etmedikleri ve zekatı vermedikleri için onları öldürmüş ve esir etmiştir. Râfizî'nin Ebubekir'e (r.a.) yaptığı iftiradan, her türlü iftira ve hezeyanın naklinden ve insan olmayan şu adama cevap vermekle yapılan zaman kaybından Allah'a sığınırız.

Şiir :

İrşad için gösterdiğim şu güzelliklerim günah ise,

De ki, ben nasıl özür dileyebilirim.

Ebubekir es-Sıddîk'ın (r.a.) bu pis insanları öldürüp, onları esir etmesi onun en büyük faziletlerindendir. Hatta, bu kafirleri sırf zekat vermedikleri için katletmemiştir. Bu kafirler Müseylime'ye inanmış yüzbin kişi civarındaydı. Hanife oğulları ise, Ali'nin (r.a.) ailesindendir. Ümmü Muhammed b. El-Hanefiyye'den gelmektedirler.  (Ali (r.a) İslâm Şeriatının hükümleri doğrultusunda Ebubekir'in (r.a.) bunlara savaş açmasından dolayı onu tebrik etmiştir. (Necef Toplantısı Risalesi, S. 31)

Ebubekir'in (r.a.) zekatı vermedikleri için kendilerine savaş açtığı kimseler ise, Hanife oğullarının dışında olan bazı arap kabileleridir. Bunlar, zekatın tümünü vermemeyi mubah kılmışlardı.

Ebu Hanife, Ahmed bin Hanbel ve başkaları herhangi bir kavim “zekatı veririz fakat, emire teslim etmeyiz” derse onlarla savaşmak caiz değildir, demişlerdir.

Ey Râfizî!

Ebubekir'e (r.a.) biat etmeyenler arasında Yahudileri, Berberileri, Kisra ve Kayseri'de neden saymadın?

Ey Râfizî!

“Ömer (r.a.), Ebubekir'in (r.a.) irtidat edenlere karşı ilan ettiği savaşından dolayı onu tenkit etmiş ve savaştan geri dönmüştür.” sözün apaçık bir iftiradır.

Aksine Ömer (r.a.) zekâtı kabul etmeyenlere karşı savaşta Ebubekir'in (r.a.) safında yer almıştır. Ancak, aralarında bir münazara çıkmış neticesinde de Ebubekir'in (r.a.) görüşünü kabul etmiştir.

Yukarıda Ebubekir'in (r.a.) hilafetini kabul etmemişler, diye sıraladığın sahabilerin durumuna gelince, bu da onlara isnad edilen bir yalandır. Ancak, Sa'd b. Ubâde, bîat etmemiştir. Diğerlerinin biati, senin onu inkar etmenden daha meşhurdur.

Usame (r.a.) de Ebubekir'e (r.a.) biat etmeden ordusuyla yürümemiştir. Halid bin Said ise, Rasulullahın (sallallahu aleyhi ve sellem) vekili idi. Vefatından sonra, ondan başkasına vekalet etmem, demiştir. Sa'd b. Ubade'den başka herkesin Ebubekir'e (r.a.) biat ettiği tevatür ile bilinmektedir.

Ali (r.a.) ve Hâşim oğullarına gelince, bütün bunlar vefatlarından önce Ebubekir'e (r.a.) biat etmişlerdir. Fakat, biatlarının altı ay sonra, bazılarına göre de ertesi gün ve kendi istekleriyle gerçekleştiği söylenmektedir. (Biatları gecikmesine rağmen bir farz dahi olsa Ebubekir'in (r.a.) arkasında namaz kılmaktan geri kalmamışlardır. )

Yine Ebubekir'e (r.a.) biat etmemişler diye saydıkların bütün bu zatlar Sa'd hariç, hepsi de Ömer (r.a.)'e biat etmişlerdir. Sad' da Ömer (r.a.)'in hilafeti zamanında vefat etmiştir. O, daha Sakife gününde iken hilafeti kabul etmiyordu. Çünkü, hilafetin Kureyş'in hakkı olduğunu bilmiyordu. Râfizînin Ebubekir'in (r.a.) babası Ebu Kuhafeden rivayet ettikleri de tamamen batıldır. Çünkü, Ebubekir (r.a.) sahabelerin en yaşlısı değildi. Ancak, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dan bir kaç yaş büyük idi. (Eğer Ashab Ebubekir (r.a.)'i yaşı için halife seçmiş olsalardı, babasını seçeceklerdi. Çünkü, babası ondan yaşlıydı. )

Abbas (r.a.) ise, Rasulullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) üç yaş büyük idi. Bu hadisenin doğru olan rivayeti şöyledir:

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat edince Mekke çalkalandı. Ebu Kuhafe de bu durumdan haberdar oldu.

“Müslümanlara ne oluyor?” dedi. Ona:

“Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat etti” cevabını verdiler. Ebu Kuhafe:

“Çok büyük bir haber, peki yerine kimi seçildi?” diye sordu.

“Oğlun seçildi” cevabını vermeleri üzerine, Ebu Kuhafe:

“Menaf ve Muğire oğulları kabul ettiler mi?” dedi. Evet, dediler. Neticede Ebu Kuhafa:

“Allah'ın verdiğine mani olabilecek, vermediğini de zorla verecek kimse yoktur.” dedi.

Buhârî ve Müslimde rivayet edildiğine göre, Âişe (r.a.) şöyle diyor:

Resûl-i Ekrem'in kızı Fâtıma (r.a.), Ebû Bekir'e (r.a.) haber göndererek babasının Medine, Fedek ve Hayber Humusu (beşte biri)nden kalan mirasını istedi. Ebubekir (r.a.) şu cevabı verdi:

“Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Biz Peygamberlerden miras alınmaz, geride bıraktıklarımız sadakadır. Âl-i Muhammed bu maldan yer, buyurmuştur”.

Bu itibârla Resûlullahın icraatından bir şey değiştirmem. Ancak, onun yaptığını yaparım.”

Bunun üzerine Fâtıma (r.a.) Ebu Bekir'e gücenmiş ve ondan küsmüştü vefat edinceye kadar onunla konuşmadı. Fâtıma (r.a.) Resulûllah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) sonra Altı ay yaşadı. Fâtıma (r.a.) vefat edince efendisi Ali (r.a.) onu geceleyin defnederek Ebubekir'e (r.a.) haber vermedi. Cenaze namazını da Ali (r.a.) kılmıştı.

Ali (r.a.), Fâtıma'dan (r.a.) dolayı herkesten hürmet görüyordu. Fâtıma (r. Anha) vefat ettikten sonra herkesin kendine karşı yüzünü astığını gördü. Bunun üzerine Ebubekir'le (r.a.) barışmak ve ona biat etmek için çare aradı. Çünkü O, geçen şu aylar zarfında Ebubekir'e (r.a.) biat etmemişti. Ali (r.a.), Ebubekir'e (r.a.) haber göndererek onu davet etti ve yalnız başına gelmesini istedi. Çünkü, Ömer'in (r.a.) onunla birlikte gelmesinden endişe ediyordu. Ömer (r.a.), Ebubekir'in (r.a.) yalnız gitmemesini tavsiye etti. Ebubekir (r.a.):

“Bana yapabilecekleri birşey yoktur, gideceğim!” dedi ve kalkıp gitti. Ali (r.a.), Ebu Bekir'i (r.a.) görünce şehâdet getirdi ve sonra şöyle konuştu:

“Biz senin fazilet ve meziyetlerini, Allah'ın sana neler ihsan ettiğini biliyoruz, Allah'ın sana verdiği nimetten dolayı sana haset etmiyoruz. Fakat, bize karşı sert davrandın. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a yakınlığımız dolayısıyla kendimizi hisse sahibi görmüştük.”

Ali'nin (r.a.) sözlerini dinleyen Ebubekir'in (r.a.) gözleri yaşarmıştı. Söz sırası Ebubekir'e (r.a.) gelince O da şöyle konuştu:

“Bütün varlığıma hâkim olan Allah'a yemin ederim ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın akrabasını gözetmek benim için kendi akrabamı gözetmekten daha çok sevimlidir. Bu mallar yüzünden aramızda çıkan ihtilafa gelince, benim maksadım tamamen hayır idi. Resulullah'ın yaptığını gördüğüm şeyi yaptım.”

Ali (r.a.):

“Bugün zeval vaktinden sonra sana biat edeceğim.” dedi.

Ebubekir (r.a.) öğle namazından sonra minbere çıktı. Şehâdet getirdi. Ali'nin (r.a.) biat hususunda gecikmesinin mevzuunu açarak onun mazeretini kabul ettiğini açıkladı. Sonra Allah (c.c.)'dan müminlere af ve mağfiret diledi. Ebubekir 'i (r.a.) müteakip Ali (r.a.) şehâdet getirerek söze başladı. Ebubekir'in (r.a.) ta'zime şayan olduğunu söyledi. Biatta gecikmesinin Ebubekir'e (r.a.) rekabetten ileri gelmediğini anlattı. Ancak, akrabalık dolayısıyla hisse sahibi olduklarını sandıklarını, Ebubekir'e (r.a.) biati müslümanları sevindirdi.

Şüphesiz ki, imametle ilgili muteber icmaya bir-iki kişinin muhalefet etmesi ona zarar vermez. Bu küçük ihtilaflar muteber olsaydı hiçbir imamet kesinleşemezdi.

Umûma müteallik hükümler için bu durum söz konusu değildir. Bir-iki kişinin muhalefeti vuku bulduğunda icma kabul edilir mi, edilmez mi meselesinde Ahmed bin Hanbel'den iki rivayet vardır.

Birincisi, bir-iki kişinin muhalefeti icma'ya mâni değildir, İstikametindedir. Muhammed b. Cerir et-Taberi ve başkalarının görüşü de böyledir.

İkincisi, bir-iki ikisinin muhalefeti ile, hükümler üzerinde yapılan icmaya zarar gelir, istikametindedir. Eğer birtek kişi nassa muhalefet ederse zaten bunun muhalefetine itibar olunmaz. Said b. el-müseyyeb'in üç talakla boşanan kadının bir başkasına (iddet beklemeden) mücerret olarak nikahlanması ve tekrar boşanması ile ilk erkeğine helal olduğunu söylemesi gibi.

Kaldı ki, hilafetin sıhhati mevzuunda şart olan hakça güçlü bulunan cumhurun ittifakıdır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Cemaattan ayrılmayınız. Allah'ın eli cemaatın üzerindedir.”,

“Büyük topluluktan ayrılmayınız, onlardan ayrılan cehenneme atılmıştır.” buyururlar.

Ümmetten Ebubekir'in (r.a.) hilafeti üzerine ittifak edenler Ali'nin (r.a.) hilafeti üzerine ittifak edenlerden daha çoktur. Müslümanların üçte biri, belki de daha fazlası Ali'ye (r.a.) biat etmedikleri gibi, onunla savaşmışlardı. Hatta Büyük sahablerden bir kısmı onun safında yer almamışlar ve ondan ayrılmışlardır. Ümmetten bazılarının geri çekilmeleriyle imametin zemmedilmesi caiz olsaydı, Ali'nin (r.a.) imameti bir çoklarının imametinden daha fazla zemmedilmesi gerekecekti.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol