Kur'an ve Sünnet
   
 
  1.11

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

1.11

 

Ey Râfizi!

“Sonra bütün halkın bîatıyle Ali İmam oldu.” Sözün, mühassısı olmayan bir tahsistir.

Çünkü ondan önceki üç halife için cereyan eden biat ona yapılan biattan çok daha üstündür. Osman'ın (r.a.) şehid edilmesinden sonra henüz kalpler üzgün iken birlik ve beraberlik yokken Ali'ye (r.a.) biat edilmişti. Hatta Talha'yı zorla getirip  Aliye (r.a.) bîat için mecbur ettiler. Fitneyi çıkaranlar ise Medine'de henüz güçlü ve kuvvetli idiler. Bununla beraber birçok sahabi Ali'ye (r.a.) biat etmemişti. İbn-i Ömer bunlardan birisidir.

Hal böyle iken ey Râfizî!

Nasıl olur da (r.a.) Ali için “Bütün halk biat etmiştir” diyorsun ve fakat bu sözün aynısını ondan önceki üç kişi hakkında söylemiyorsun? Üstelik ) Ali'ye (r.a. biat edenlerin bir bölümü onunla bozuştular, bir bölümü de Ona karşı harp ilân ettiler. Şam ehli de  Osman'ın (r.a.) öcünü alıncaya kadar biat etmediler. Hatta bazıları Ali (r.a.) ve  Muaviye'nin (r.a.) beraberce halifeliklerinin sıhhatine kail oldular.

Diğer bir gurup da o zaman müslümanların umumî bir imamlarının olmadığını, belki o zamanın bir fitne zamanı olduğunun görüşünde idiler. Bu görüş bir kısım Basra ehli muhaddislerinindir.

Üçüncü bir gurup da mutlaka (r.a.) Ali'nin halife olduğunu, Talha ve Zübeyr gibi O'na karşı gelenlerle savaşmada isabet ettiğini söylüyorlardı. Halbuki Talha ve Zübeyr de isabet edenlerdendir. Ebu'l-Huzeyl, Cübbâî, O'nun oğlu, İbnü'l Bâkillânî ve Eşarîlerin bir kısmı bu görüştedirler. Bunlar aynı zamanda (r.a.) Muaviye'yi de isabet eden bir müctehid kabul ederler.

(Ebubekir Muhammed b. et-Tayyib el-Bakillânîdir. , (v. 403) Mutezileye karşı gelebilmesi için hocası Ebu Hasan el-Eş'arî'nin ilmî dirayetine vâris olmuştur. Mücadele yollarını gayet iyi bilen bilgili bir zât idi. Birçok eserleri olup bazıları basılmıştır. “İ'cazül Kur'ân ve't-Temhid” bunlar arasında sayılır.)

Dördüncü bir gurup da Ali'nin (r.a.) imam ve içtihadında isabetli, onunla savaşanın hata etmiş müctehid olduğunu söylediler. Bu görüş de Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeiîlerden bir bölümünün görüşüdür.

Beşinci bir gurup da şöyle diyor:

Halife (r.a.) Ali'dir. (r.a.) Muaviye'den çok hakka yakındır. Her ikisinden de ayrılıp savaşa katılmamak daha hayırlıdır. Çünkü Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:

“Öyle bir fitne olacak ki, O'na karışmayan karışandan daha hayırlıdır.” (Müslim Fiten: 3)

 Hasan (r.a.) hakkında da şöyle buyuruyor:

“Benim şu oğlum Seyyiddir. Allah (c.c.) Onunla iki büyük müslüman gurubun arasını Islâh edecektir.” (Buhari, Sulh: 9 , Fedail: 22, Fiten: 20, Ebu Davud Sünet: 12, Tirmizi , Menakıb: 30)

Bu hadis ile O'na “Islah = Sulh” sıfatını vermiştir. Kitâl vacip veya müstehap olsaydı. Rasullullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Onu terkedeni methetmezdi. Bunlar devama şöyle dediler:

“Allah (c.c.) saldırgana karşı hemen savaşı emretmemiştir. Hem de her sadırganla da değil. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Eğer mü'minlerden iki birlik çarpışırlarsa, hemen aralarını düzelterek barıştırın. Eğer Onlardan biri tecavüz ediyorsa, o vakit tecavüz edenle Allah (c.c.)'ın emrine dönünceye kadar savaşın.” (Hucurat 49/9)

Cenab-ı Allah önce barıştırmayı emretmiştir. Onlardan biri tecavüze devam ederse, Allah (c.c.)'ın emrine dönünceye kadar Onunla savaşılır. Bunun için her iki birliğin de savaşması maslahat değildir. Allah (c.c.)'ın emrettiği ve mütecavize karşı olan savaş da şüphesiz ki mefsedete tercih edilen bir maslahattır. (O da fitneyi ortadan kaldırmaktır.)

İbn-i Sîrin, fitneye düşüp de akibetinden korkmayan bir kişi varsa, o da Muhammed b. Mesleme'dir. Çünkü Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in O'nun hakkında “Fitne ona zarar veremez” buyurduğunu işittim.

Şû'be, Eş'as b. Süleym'den, O'da Ebu Bürde'den, O'da Sa'lebe b. Dabi'â'nın şöyle dediğini rivayet ediyor:

Huzeyfe'nin yanına gittim. O da şöyle dedi:

“Ben öyle bir adam bilirim ki fitne Ona hiç zarar vermez.” sonra çıktığımızda içinde Muhammed b. Meslemenin tek başına bulunduğu bir çadırı gördük. O'na bu durumu sorduk. O da “Olan oluncaya, herşey açığa çıkıncaya kadar, şehirlerinden hiçbir yerin beni içine almasını istemiyorum.” dedi.

İbn-i Mesleme, hiç savaşa iştirak etmemiş, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in haber verdiği gibi fitne de O'na zarar verememiştir.

İbn-i Mesleme gibi Sa'd bin Ebi Vakkas, Usâme b. Zeyd, İbn-i Amr, Ebubekr'e, İmran b. Husayn ve daha bir çok ileri gelen sahabi Ali (r.a.) ve Muaviye'nin karşılıklı savaşlarına katılmamışlardır. Bu durum bir tarafı tutup savaşmanın ne vacip ve ne de müstehap olduğunu gösteriyor.

İşte bu son görüş ehl-i sünnetin cumhuru, hadis ehli, Mâlik, Süfyan es-Sevri, Ahmed b. Hanbel ve daha birçoklarının görüşüdür.

Bütün bu görüşlerden başka Osman (r.a.), Ali (r.a.) ve taraftarlarını tekfir eden haricîlerin görüşü, Râfizilerin  Ali (r.a.) ile savaşanlarla bir çok sahabeyi fâsık ve kâfir kılan görüşleri,Ali (r.a.) ve taraftarlarını fâsık ve zâlim kabul eden Nasîbî ve Emevîlerin iddiaları vardır. Mutezilenin bir bölümü ise Cemel vakasının karşı guruplarından birini -ismini vermeden- fasıklıkla nitelendiriyorlar.

Binaenaleyh ey Râfizî!

Ali'ye (r.a.) yapılan biat ondan öncekilere yapılan biattan daha umumi olduğunu nasıl iddia edebiliyorsun?! Kaldı ki sen, Ali'nin (r.a.) imameti nass ile sabit olduğunu iddia ediyordun. Şimdi ise halkın çoğunluğu ile tahakkuk ettiğini söylüyorsun. Bu nasıl olur?!


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol