Kur'an ve Sünnet
   
 
  3.8.2---3.8.3

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.8.2

 

Râfizî şöyle diyor:

“İkinci haber şudur:

“Ey Peygamber! Rabbin tarafından sana indirileni tamamen tebliğ et.” (Maide: 5/67)

Mealindeki âyet-i kerime inince, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Gadir Hum'da bir hitapta bulunarak şöyle dedi:

“Ey insanlar! Ben size kendi  nefizlerinizden daha evlâ değil miyim? Evet, dediler. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) devamla şöyle buyurdu:

“Ben kimin efendisi isem Ali de Onun efendisidir. Allah'ım! Ali'yi seveni Sen de sev. O'na düşman olana düşman ol. Ona yardımcı olana Sen de yardımcı ol. Ondan yardımını kesenden yardımını kes!” Bunun üzerine Ömer:

Ne hoş! Benim ve her mü'min kadın ile erkeğin velisi -efendisi- oldun, dedi. Buradaki Veli'den kasıt, tasarruf etmektir. Çünkü Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Ben size kendi nefsinizden daha evlâ değil miyim?” (Tirmizi Menakıb: 19)

Şeklindeki istifhamı takriri ile onlara hitap etmiştir.”

 

Ey Râfizî!

Bu hususta daha önce cevap vermiştik. Âyet, Mâide sûresinde olmasına rağmen Ğadır Hum hadisesinden çok daha önce nazil olmuştu. Âyetteki “Allah seni insanlardan koruyacaktır” mealindeki lafızları görmüyor musun?

Bu da âyetin İslâmın başlangıcında nazil olduğunu göstermektedir. Sonra hadisin başlangıcını Tirmizî ve Ahmed rivayet etmişlerdir. Ama “Allahım! Ali'ye dost olana dost ol” ve ondan sonra gelen sözler şüphesiz ki yalandır.

İbn-i Hazm şöyle diyor:

“Ali'nin (r.a.) faziletleriyle ilgili olarak rivayet edilen ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in:

“Senin bana olan yakınlığın, Harun'un Musa'ya olan yakınlığı gibidir” (Buhari Fedail: 19, Tirmizi Menakıb: 20)

Şeklindeki sözü ile Ali'yi (r.a.) ancak mü'min olan kişinin sevdiğini ve ancak münafık olanın ona buğzettiğini ve benzeri sözler doğru olup, aynı sözler ensardan bazıları hakkında da söylendiği rivayet edilmiştir. Ama:

“Ben kimin efendisi isem, Ali de Onun efendisidir” şeklindeki hadisin sıhhati sabit değildir.

İbn-i Hazm devamla şöyle diyor:

Râfizîlerin delil olarak ileriye sürdükleri diğer bütün hadisler uydurma olup, hadis ilminden biraz haberi olan bunların uydurma olduklarını gayet iyi bilir.

Biz de (Ş. İslâm İbn-i Teymiyye) şöyle diyoruz:

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Gadir, Hum'da böyle bir şey söylemiş ise de bununla asla halifeliği kastetmemiştir. Hadisin lafzında da buna delâlet eden açık birşey yoktur. Böyle önemli olan bir meselenin açıkça beyan edilmesi gerekirdi. Hadiste geçen “Mevla” kelimesi “dost” mânâsındadır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Muhakkak ki, sizin dostunuz Allah, Resulü ve iman edenlerdir.” (Maide: 5/55)

Görülüyor ki, mü'minler Allah (c.c.)'ın velisi (dostu) dirler. Onlar da birbirlerinin dostudurlar.

Sevgi düşmanlığın zıddıdır. Birbirlerini seven iki kişiden biri daha büyük ise onun dostluğu iyilik ve yüceliktir. Diğerinin dostluğu da taat ve ibadettir.

Dolayısıyla Allah, Rasulü ve Ali'nin mü'minlere veli (dost) olmalarının mânâsı düşmanlığın zıddı olan dostluktur. Mü'minler de düşmanlığın zıddı olan dostluk ile Allah ve Rasulünü dost edinirler. Bu hüküm her mü'min için bu şekilde sabittir. Ali (r.a.) de, mü'minlerin büyüklerinden olup mü'minleri sevdiği gibi, onlar da Onu sever ve dost bilirler.

Bu hükümde haricîlere redd vardır. Fakat hadiste Ali'den başka mü'minlerin dostu yoktur, diye birşey mevcut değildir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Eşlem, Gifar, Muzeyne, Cuheyne, Kureyş (kabileleri) ve Ensar insanlar arasında bana en yakın dostlardır. Onların Allah ve Rasulünden başka dostları yoktur” buyurmuşlardır.


بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.8.3

 

Râfizî şöyle diyor:

“Ali'nin imametine delalet eden hadislerin üçüncüsü Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)ın:

“Ey Ali! Senin bana olan yakınlığın, Harun'un Musa'ya olan yakınlığı gibidir. Şu kadar ki, benden sonra peygamber yoktur” şeklindeki hadistir. (Buhari Fedail: 19, Tirmizi Menakıb: 20)

Şüphesiz ki Harun Musa'nın halifesi idi. Ondan sonra yaşasaydı onun yerine geçecekti. Ali de, huzurunda ve gıyabında kısa bir müddet için Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem)vekalet ettiği muhakkaktır. Binaenaleyh Ali'nin, Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından sonra Ona halife olması daha evlâdır.”

 

Ey Râfizî!

Bu hadis Buhari'de Mevcuttur. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Tebûk seferine giderken bu sözü Ali'ye (r.a.) söylemiştir. Çünkü Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Medineden ayrılırken yerine vekil tayin ediyordu. Tebük seferine giderken özürlüler, ihtiyarlar, münafıklar ve malum olan üç kişiden başka orduya katılmayan kalmamıştı. Çünkü Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ordudan geri kalmak için hiç kimseye izin vermemişti. Fetih günü ve veda haccına giderken de yaptığı istihlaf (vekâlet) bu şekilde idi. Tebüke giderken saydıklarımızdan başka Medine'de kalan hiç kimseyi bilmiyoruz. Onun için istihlaf Rasulullah'ın diğer mu'tad istihfaflarına benzemiyordu. Bunun üzerine Ali (r.a.) ağlıyarak:

Ya Rasulullah! Beni kadın ve çocuklarla mı bırakacaksın? diye sordu. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Bana karşı, olan makamının Musa'ya karşı olan Harun'un makamı gibi olmasını istemez misin?” cevabını verince, Ali (r.a.), Medine'de kalmayı kabul etti. Ali'nin (r.a.) Medine' de kalmasından dolayı bazı münafıkların Onun aleyhinde konuştuklarını ve Rasulullah Ona buğzettiği için Onu Medine'de kendisine vekil olarak bırakmıştır, dediklerini söyleyen de vardır. Bu iddiayı defetmek içindir ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Ben sana güvendiğim için seni yerime bıraktım. Bu istihlaf sona bir buğz değildir,” diyerek dutumu Ali'ye (r.a.) açıklamışlardır.

Çünkü Musa da Harun'u (a.s.) kavmine vekil tayin ederek gönlünü almıştır. Fakat Rasulullahın istihlâfı, Musa'nın istihlâfı gibi değildi. Çünkü Harun'un (a.s.) istihfafı Musa'nın  (a.s.) bütün kavmine idi. Kendisi de Allah (c.c.)'a münacaatta bulunmak üzere Tûr dağına çıkmıştı. Ali'nin (r.a.) istihlafı ise yukarda zikrettiğimiz gibi kadın, çocuk, ihtiyar ve özürlülere idi. Diğer bütün müslümanlar Rasulullah ile beraber Tebük seferinde idiler. Bir kimsenin:

Bu şunun yerindedir, Bu şunun gibidir v.b. ifadelerde bulunması birşeyi diğer bir şeye benzetmek içindir. Bu benzetme de sözde ifade edilen mânâya nisbeten olabilir. Benzetilen şeylerin her hususta eşit olmaları gerekmez.

Nitekim Bedir muharebesinde tutulan esirlerin akıbeti hakkında Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Ebubekir'le (r.a.) istişare ettiğinde onlardan fidye almasını, Ömer'le istişare edince de onları öldürmesini tavsiye etmesi üzerine, Rasulullah, (sallallahu aleyhi ve sellem): Onlara şöyle demişlerdir:

“Ey Ebubeki! Senin halin,İbrahim'in haline benzer. O, Allah'a: “Kim bana uyarsa, işte o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, şüphe yok ki Sen, çok yargılayıcı ve bağışlayıcısın.” (İbrahim: 14/36) demiştir.”

“Ey Ömer! Senin halin de Nuh” un haline benzer. O, “Ey Rabbim yeryüzünde kâfirlerden yurt tutan hiç kimse bırakma” (Nuh: 26), demiştir.”

Görülüyor ki Ebu Bekir (r.a.), İbrahim (a.s.)'a; Ömeri de (r.a.) Nuh'a (a.s.) benzetilmesine rağmen onlar hiçbir zaman her şeyde bir olmamışlardır. Buradaki benzetme kelimelerin akışından da anlaşıldığı gibi şiddet ve yumuşaklıktadır.

Ali'nin (r.a.) istihlafı  Musa (a.s.)'ın bulunmadığı zamanda Harun'un (a.s.) Ona vekil olmasına benzer. Ali'nin (r.a.) istihlafı yalnız Ona mahsus bir özellik olmadığı gibi Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yaptığı diğer istihfaflara da benzemez.

Râfizî'nin, Musa (a.s.) Harun'u (a.s.) vekil kıldığı gibi Rasulullah da, peygamberlik dışında Ali'yi (r.a.) her hususta kendisine vekil kılmıştır, diye iddia etmesi yanlıştır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın Ali'ye (r.a.):

“Harun'un Musa'ya olan yakınlığı gibi, sen de bana yakın olmak istemez misin?” şeklindeki ifadesi onu razı etmek ve gönlünü almak içindir. Eğer Ali (r.a.) her hususta Harun (a.s.) gibi olsaydı Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), hicri dokuzuncu senede Ebubekir'i (r.a.) Ali'nin de aralarında bulunduğu zatlarla emîr olarak tayin etmezdi. Halbuki Ali (r.a.), Ebubekir'in (r.a.) arkasında namaz kılıyor ve emirlerine itaat ediyordu. Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) düşmanla olan muahedelerin iptalinde Ali'yi (r.a.) tahsis etmesi arapların adeti icabı idi. Çünkü araplara göre anlaşmaların akd ve iptalini kavmin kendisine itaat edilen efendisi yapardı. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de bu iş için ehl-i beytinden Ali'yi (r.a.) seçmişti.



Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol