Kur'an ve Sünnet
   
 
  2.3.7

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

2.3.7

 

Râfizî:

“İmamîler, mezheblerini ma'sum kişilerden öğrenmişlerdir. Ali (r.a.), harblerden dolayı şiddetli bir şekilde yorgun olmasına rağmen birgün ve gecesinde bin rek'at namaz kılıyordu. Zeynül-âbidin ve El-Bâkir da böyle idiler...” diyerek, imamlar hakkında bir kısmı yalan olan, uydurulmuş pekçok menkibeler saymıştır.

Ey Râfizî!

Sizin, mezhebinizi ehl-i beytten aldığınıza inanmıyoruz. Çünkü siz, usûl ve furûda Ali (r.a.) ve ehl-i beytine muhalefet ediyorsunuz.

Ehl-i beyt Allah (c.c.)'ın sıfatlarını isbat, kaderî ve ilk üç halifenin hilafet ve üstünlüklerini kabul ederken, siz onlara aykırı davranıyorsunuz. Ayrıca mezhebinizi kimden aldığınıza dâir muttasıl sened zinciriniz yok ki, bunların doğru olup olmadıklarına bakmış olalım.

Kaldı ki yalanınız oldukça boldur. İmamîler, başkalarına karşı hüccet getirme kabilinden nasslarının mütevatir olduğunu iddia ediyorlarsa başkaları da aynı iddiayı yapıyorlar. Binâenaleyh her iki fırka arasında fark yoktur. Sonra onların mezhebi iki esas üzerine kurulmuştur.

Birincisi mezhebi kendisine nisbet ettikleri kişilerin ma'sumiyeti,

İkincisi yaptıkları nakillerin ma'sum imamdan gelmiş olmasının sübûtudur. Her iki esas ile ilgili olarak da imâmîlerin hiçbir delilleri yoktur.

Ali (r.a.) ve çocukları hakkında sıhhati sabit olmuş birçok menkibeler vardır ki, İbnü'l Mutahhar bunları zikretmemiştir. O, ancak yalan ve meçhul olanlarını dile getirmiştir. “Hel-etâ” sûresinin onlar hakkında nazil olduğunu zikretmesi gibi.

Halbuki mezkûr sure ittifakla Mekkîdir. Ali (r.a.) de, ancak Bedir muharebesinden sonra Fâtıma ile evlenmiştir. Hicri ikinci yılında Hasan (r.a.), dördüncü yılında da Hüseyin (r.a.) doğmuştur.

Bütün bunlar “Hel-etâ” suresinin nüzulünden bir kaç sene sonra vuku bulmuştur. Sûrenin Ali (r.a.) ve çocukları hakkında nazil olduğunu iddia eden kimsenin sözü yalandır. Bu durum Kur'an'ın nûzûlü ve bu yüce zatlar hakkında bilgisi olan zatlar indinde gizli değildir.

Ahzab süresindeki:

“... Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister.” âyeti de mezkur şeylerin ehl-i beytten gittiğini haber vermiyor. Aksine kusuru gideren ve tertemiz kılmaya vesile olan şeylerin yapılması için bu âyette emir vardır.

“Allah sizi zorlamak istemez, Allah sizi arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.” (Mâide: 5/6),

“Allah size açıklamak ve sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tevbenizi kabul etmek ister.” (Nisa: 4/26),

“İnsan zayıf yaratılmış olduğundan, Allah sizden yükü hafifletmek ister.” (Nisa: 4/28)

Ayetlerindeki ilâhî irade, emir, muhabbet ve rızayı tazammun eder. Muradın meydana gelmesini gerektiren irade değildir. Eğer muradın meydana gelmesini gerektiren bir irade olsaydı Allah (c.c), temiz olmasını istediği herkes temizlenip arınacaktı. Zamanımızdaki şiîlerin sözlerine göre bu durum daha açıktır. Çünkü onlar mu'tezilî olup “Allah, olmayan birşeyi istiyor” derler.

Allah-ü Teâlâ'nın:

“...Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister” (Ahzâb: 33/33) âyetine gelince şöyle diyoruz:

Bu tertemiz yapma işi, emredileni yapmağa ve yasaklardan kaçınmağa bağlı ise - ki böyledir - bu iş, onların irade ve fiillerine bağlıdır. Onlar, emredildikleri şeyleri yaparlarsa, tertemiz olurlar. Bu tertemiz olma işinin emredilen şeyleri yapmağa bağlı olup ve onun meydana gelmiş olduğunu haber vermek kabilinden olmadığını isbat eden delillerden bir tanesi de şudur:

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'i örtmek istediğinde:

“Allahım! Bunlar ehl-i beytimdir. Onlardan kusuru gider ve onları tertemiz kıl” buyurmuşlardır. (Tirmizi Menakıb: 60, Ahmed: 1/331)

Müslim, bu hadisi Âişe (r.a.), Sünen sahipleri de aynı hadîsi Ümmü Seleme tarîkiyla rivayet etmişlerdir. Hadiste Allah (c.c.)'ın kusuru giderip tertemiz kılmaya kadir olduğuna ve Mu'tezile'ye red olarak da kulların fiilleri Allah (c.c.) tarafından yaratıldığına delil vardır. Sözün gelişi ve üslûbu da ayetin emir ve nehyi mutazammun olduğunu açıklamaktadır.

Âyetlerin meali şöyledir:

Ey Peyamberin hanımları! Sizlerden biri açık bir hayasızlık yapacak olursa, onun azabı iki kat olur. Bu Allah'a kolaydır. Sizlerden Allah'a ve Peygamberine boyun eğip yararlı iş işleyene ecrini iki kat veririz; Ona cömertçe rızık hazırlamışdır. Ey Peygamberin hanımları! Sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Allah'tan sakınıyorsanız edalı konuşmayın, yoksa kalbi bozuk olan kimse kötü şeyler ümid eder; dâima ciddi ve ağırbaşlı söz söyleyin. Evlerinizde oturun; eski câhiliyyede olduğu gibi açılıp saçılmayın; namazı kılın; zekâtı verin; Allah'a ve peygamberine itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister. Evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmetini hatırda tutun...” (Ahzâb: 33/30-34).

Sözün geliş ve üslûbundan anlaşılmaktadır ki, âyette bulunan hükümlerin bir kısmı emir diğer bir kısmı da nehiydir. Ayrıca Rasulullah'ın zevcelerinin de ehl-i beytten oldukları açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü hitab onlara yapılmıştır.

“... Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister.!” âyetindeki müzekker zamîri, hitabın zevcelerden başkalarına; Ali, Fâtıma ve her ikisinin çocuğuna da şâmil olduğuna delâlet eder. Kubâ mescidi ile Mescid-i Nebevî'nin takva üzerine te'sis edilmelerine rağmen, ikincisinin birincisinden daha üstün olması gibi.

“... İlk günden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescidde bulunman daha uygundur.” (Tevbe: 108) mealindeki âyet inip, lâfzı da Kubâ mescidini içine aldığına göre, aynı ayetin şümulüne Mescid-i Nebevî'nin girmesi elbette evlâdır. Ahmed b. Hanbel' den rivayet edilen ve en doğru olan rivayete göre ezvâc-ı tâhirat ehl-i beyttendirler. Sahihaynde rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Allahım! Muhammed'e, ezvacına ve nesline rahmet ve mağfiret ihsan eyle!” buyurmuşlardır. (Buhari Enbiya: 10, Müslim Salat: 65-66, İbn Mace İkamet: 25, Muvatta Sefer: 67).

Ehl-i beyti sevmenin vâcib olduğu hususuna gelince, bununla ilgili âyetin tefsiri İbn-i Abbas'a sorulunca onun şöyle cevab verdiği sabit olmuştur:

“Kureyş'ten hiçbir şey yoktur ki, Rasulullah onlara akraba olmasın.”

Allah (c.c.):

“Ben (Rasulullah), sizden bana karşı bir ücret istemem. Ancak aramızdaki akrabalıktan dolayı beni sevmenizi (isterim) buyurmuş olup, “Benden dolayı akrabalarımı sevmenizi...” denilmemiştir. Allah (c.c.), Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) akrabalarını kasdederken de şöyle buyurmuştur.

“Biliniz ki, kâfirlerden ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin muhakkak beşte biri Allah içindir. O da, Peygambere ve Onun akrabasına, yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlara aittir.” (Enfal: 8/41)

Ehl-i beyte olan sevgimiz de herhangi bir şeyden dolayı peygambere karşı bir ücret değildir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da bizden ücret istemez. Onun mükâfatı Allah (c.c.)'a aittir.

Allah (c.c.), şöyle buyurur:

“De ki: Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum.” (Furkan: 25/57)

Kaldı ki, meveddetle ilgili âyet mekkîdir. Ali (r.a.) de henüz Fâtıma ile evlenmemiş ve onların çocukları da olmamıştı.

 Râfizî, Ali'nin (r.a.) birgün ve gecesinde bin rek'at namaz kıldığını iddia ediyor ki, bu doğru değildir. Kaldı ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), bir gecede onüç rek'attan fazla kılmıyordu. Her geceyi ihya etmek de müstehab değildir. Aksine mekruhtur. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Abdullah b. Amr b. As'a:

“Muhakkak bedeninin senin üzerinde hakkı vardır” buyurmuşlardır. (Buhari Savm: 54-59, Enbiya: 37,Müslim Siyam: 181-194).

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün ve gecesinde kırk rek'at kadar namaz kılıyordu. Ali'nin (r.a.) Rasulullah'ın sünnetlerini ve yolunu çok iyi bilen bir zat olarak kabul etmekle beraber O'nun günde bin rek'at namaz kılmakla Rasûlullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) muhalefet edeceğini düşünemeyiz.

Bunun ötesinde, Ali'nin (r.a.) farzlarla beraber bin rek'at namaz kılması nasıl mümkün olabilir?

Çünkü farzlardan başka yerine getirmekle yükümlü olduğu görevleri de vardır. Zatî ihtiyaçları, uyuması, yemesi, içmesi, câriyeleriyle ilgili olan münasebetleri, çocuklarına ve ailesine bakması gibi.

Bütün bunlarla ilgili olan meşguliyet takriben ömrün yarısını alır. Kaldı ki bir saatte seksen rek'at edâ edilemez. Ancak yalnız fatiha okunur ve ta'dil-i erkân yapılmazsa belki mümkündür. Halbuki Ali (r.a.), sırf gagalama olan münafıkların namazı gibi namaz kılmaktan çok yücedir. Sahîhaynde belirtildiği gibi, münafık, kıldığı namazında da Allah (c.c.)'ı çok az zikreder


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol