Kur'an ve Sünnet
   
 
  3.10.2---3.10.3

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.10.2

 

Râfizî şöyle diyor:

“Ali aleyhisselam, dünyayı üç defa boşamıştır. Ekmeği arpa unundan, giyeceği basit ve yamalı, kılıç bağları ve kabzası liften idi. Ahtab Havârzem, Ammar'dan rivayet ettiğine göre Ammar şöyle diyor:

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in “Ey Ali! Allah, dünyaya karşı gösterdiğin zühd ile seni tezyin etti. Dünyayı değil, fakirleri sana sevdirdi. Sen, fakirlerin kendine tabî olmalarına rıza gösterirken, onlar da seni imam kabul ettiler. Seni seven ve seni tasdik edene mutluluklar, seni sevmeyene ve seni tekzib edene de yazıklar olsun!” Süveyd b. Gafle şöyle diyor:

“Bir defasında Ali'nin yanına gitmiştim. Elinde kokuşundun ekşiliği belli olan bir tabak yoğurt ve üstünde arpa kabukları görünen bir parça ekmek vardı..” ve uzun uzadıya haberi anlatıyor. Dirar da şöyle diyor:

“Ali'nin (r.a.) şehîd edilmesinden sonra Muaviye'nin yanına gitmiştim. Muaviye, benden Ali'nin niteliklerini sordu. Onun iyilikte sınırsız, güçlü-kuvvetli olduğunu, doğru konuştuğunu, adaletle hükmettiğini, her tarafından ilim fışkırdığını, dünya ve güzelliklerine yüz çevirdiğini, gece ve karanlığından hoşlandığını, çok akıllı ve düşünceli olduğunu, basit giyimden, yemek artığından hoşlandığını, hülâsa aramızda nümune-i imtisal olduğunu anlatınca Muaviye ağlayarak :

Allah ebul-Hasan-ı rahmet etsin! Vallahi senin anlattığın gibiydi, dedikten sonra, Ey Dirar! Ona karşı olan üzüntünün derecesi nedir? diye sordu. Ben de; çocuğu kucağında kesilen kimse gibiyim. Böyle bir kimsenin ne göz yaşları kesilir ve ne de üzüntüsü sona erer, cevabını verdim.”

 

Ey Rafızî!

Ali'nin (r.a.) zâhid olduğu hususunda münakaşaya gerek yoktur. Fakat Ali'nin (r.a.) zühdünün; Ebubekir'in (r.a.) zühdüne yetişmediğini daha önce beyan etmiştik. Onun hakkında söylediğin bazı sözler, ona iftira olup hiçbir zaman kendisine medih olamaz.

“Dünyayı üç defa boşamıştır” şeklindeki söze gelince, meşhur olan Ali'nin (r.a.) şöyle demesidir:

“Ey sarışın! Ey beyaz! Seni üç talakla boşadım. Aldatacaksan başkasını aldat. Sana bir daha dönecek değilim.”

Bu söz, hiçbir zaman Ali'nin (r.a.) aynı sözü söylemeyenden daha zâhid olduğuna delâlet etmez. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), İsa (a.s.) ve daha birçok zâhid peygamber böyle bir söz söylememişler ve bu hususta susmayı tercih etmişlerdir. Ali'nin (r.a.), arpa ekmeğini yediğini söylemen de, Ona medih değildir. Üstelik tamamen yalandır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), zâhidlerin imamı olmasına rağmen, koyun, tavuk eti, bal ve tatlı yediği hususunda ittifak edilmiştir. Bunları da seviyordu. Yemek geldiğinde iştahı varsa yer, yoksa onu bırakırdı. Mevcud olanı reddetmez, yok olanı da isteyerek başkasına zahmet vermezdi. Bazan da açlıktan midesine taş bağlıyordu.

Buhari ve Müslim'de rivayet edildiğine göre:

“Bir kere ashabtan üç kişi Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ibadetini sormak üzere Peygamber'in hanımlarının evlerine gelmişlerdi. Bunlara Peygamber'in ibadeti (nin kemiyet ve keyfiyeti) haber verilince güya azımsayarak (bir ağızdan):

“Biz nerede, Rasulullah nerede? Muhakkak ki Allah Peygamberinin geçmiş olan ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan bütün günahlarını mağfiret etmiştir” dediler. Sonra da şöyle sözleştiler:

İçlerinden birisi: Ben geceleri dâima namaz kılacağım, dedi.

Öbürüsü de: Ben de her zaman (hergün) oruç tutacağım, dedi.

(Üçüncü) Birisi: Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım, hiç evlenmiyeceğim, dedi. Onlar bu söz üzerinde iken Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bunların yanlarına gelerek:

“Siz, şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz değil mi? Fakat şunu biliniz ve düşününüz ki: Ben sizin Allah'dan en çok korkanınız ve günahlardan ençok beri olanınızım. Bununla beraber ben (kâh) oruç tutarım. (Bazı günlerde) tutmam. (Gecenin bir kısmında) namaz kılarım. Bir kısmında da uyurum. Kadınlarla da evlenirim. (İşte benim sünnetim budur). Her kim benim bu yolum(da gitmez de on)dan yüz çevirirse, benden değildir” buyurdu.” (Buhari Nikah: 1, Müslim Nikah: 5, Nesai Nikah: 4 )

 

Ey Râfizî!

Ali'nin (r.a.), Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yolundan yüz çevirdiğini nasıl iddia edebiliyorsun. Aksine Ali (r.a.)'den gelen gerçek nakiller senin iddialarının tam zıddıdır. “Kılıç bağları ile kılıç kabzası liftendi” şeklindeki sözün yalandır. Kaldı ki, Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kılıcının kabzası gümüşten idi. Allah, bazan onlara bolluk vermiş, işleri onlara kolaylaştırmıştır. Hicaz deri ile dolu olmasına rağmen onları kullanmayıp yerine hurma liflerini kullanmakta ne gibi bir övgü olabilir? Ancak deri olmadığı takdirde hurma liflenilin kullanılması övgüye medar olabilir. Kaldı ki Ebu Ümâme (r.a.), şöyle buyuruyor:

“Muhakkak bir çok fütuhata mazhar olan bir cemaat vardır ki, peygamberin ashabıdır. Onların kılıçlarının süsü altın, gümüş değildir. Belki o kahramanların kılıçlarının zîneti kınlarına, kabzalarına bağlanan sırımla kalay ve demirden ibaret idi.” (Buhari).

Râfizînin:

“Hülâsa hiç kimse Ali'nin (r.a.) zâhidlikteki derecesine yetişmemiş ve onu geçmemiştir. Durum böyle olunca imam Ali (r.a.)'dir.” şeklindeki sözü de batıldır.

Çünkü Ali (r.a.), Ebu Bekir'den (r.a.) daha zâhid değildi. Kaldı ki, daha çok zâhid olan imamete daha lâyıktır, diye birşey de yoktur. Üstelik Abdullah b. Ahmed b. Hanbel :

Ali b. Hakim'en, Şüreyk'den, Asım b. Küleybden, rivayet ettiğine göre Muhammed b. Kabın: Ali (r.a.):

“Bugünkü zekâtım kırkbin dirheme ulaştı” dediğini kendisinden işittiğini beyan ediyor. Ali (r.a.) vefat ettiğinde de cariyeler, köleler, mülkler ve vakıflar bırakmıştır. Ama para olarak yalnız yediyüz dirhem terketmiştir.

Ömer (r.a.)'e gelince; o hayberden gelen payını tamamen vakfetmişti. Ondan başka da arazisi yoktu. Vefat ederken de seksenbin dirhem borcu kalmıştı.

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.10.3

 

Râfizî şöyle diyor:

“Ali insanlar arasında ençok ibadet eden idi, O gündüz oruç tutar, geceyi ibadetle geçirirdi. İnsanlar gece ve gündüz nafilelerini ondan öğrenmişlerdir. Ondan rivayet edilen me'sur ibadet ve sünetler vakti doldururlar. Birgün ve gecesinde bin rek'at kılardı. Namaz kılmayı ve zekat vermeyi bir arada yaşamıştır. Çünkü O rüku'da iken zekât vermiştir. Kendi kazancı ile bir köleyi azad etmiştir. Şi'b te kendisi çalışarak kazancını Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a verirdi.”

(Şi'b. Ebu Talib'in mahallesi mânâsına gelir. Müşrikler, başta Rasulullah olmak üzere diğer bütün müslümanlara işkence edince Ebu Talib, Mekkede bütün müslümanlarla akrabalarının Şi'b'te toplanmalarını istedi. Toplandılar ellerindeki mal ve erzakla geçinmeğe çalıştılar, fakat müşrikler onlara boykot ilan ettikleri için çok sıkıntı çektiler. )

 

Ey Râfizî!

Bu iddialarında hiç kimseye gizli olmayan yalanlar vardır. Sünnetin çoğuna muhalefet ettiği için bu iddianda medih de yoktur. Buharî'de şöyle bir hadis vardır:

Peygamberimiz, Abdullah b. Amr'e:

“Ya Abdullah! Senin her gün oruç tuttuğun ve her gece baştanbaşa namaz kıldığın bana bildirilmedi mi sanırsın?” buyurmuşlar. Abdullah da:

Evet öyledir ya Rasulullah, bütün gece namaz kılarım, demişti. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Sakın öyle yapma, kâh oruç tut, kâh iftar et; gecenin bir kısmında namaz kıl, bir kısmında da uyu.” (Buhari Enbiya: 39, Müslim Siyam: 35) buyurmuşlardır.

Sahihayn'de bulunan bir başka hadis şöyledir:

Ali (r.a.) şöyle diyor:

Bir gece Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), kızı Fâtıma'ya (ziyaret için) geldi ve siz namaz kılmaz mısınız? (diyerek teheccüd namazına teşvik) buyurdu. Ali (r.a.) devamla şöyle diyor:

Ben, “Ya Rasulullah! Hayatımız Allah (c.c.)'ın yedindedir, bizi uyandırmak dilerse uyandırır,” dedim. Biz böyle cevab verince Rasulullah geri döndü. Ve bana hiç cevap vermedi. Yalnız yüzünü bizden çevirirken Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) (mübarek elini) dizine vurarak:

“Umumiyetle insanlar, ne de çok cidalci oluyor” buyurduğunu işittim.

Bu hadîs de Ali'nin (r.a.) geceleyin uyuduğuna ve Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Onunla yaptığı mücadeleden yine kendisinin hoşlanmadığına delâlet eder.

 

“İnsanlar gece ve gündüz nafilelerini ondan öğrenmişlerdir” diyorsun.

Eğer bu sözünle bazı müslümanları kasdediyorsan, gerçekten büyükler her zaman onlara tabî olanlara ilim öğretirler. Ama bütün müslümanIarın yalnız Ali (r.a.)'den ilim aldıklarını iddia ediyorsan, bu iddian en çirkin yalanlardandır.

Tâbiîn'e gelince, onlardan bir kısmı Ali (r.a.)'den rivayet de etmemişlerdir.

 

“Ali (r.a.)'den rivayet edilen ve me'sûr olan dualar vakti doldururlar (insana kâfi gelir.)” diyorsun.

Evet, bir çokları Ali'ye (r.a.) isnad edilen uydurmalardır. Çünkü O, kendisine isnad edilen ve halefine uygun olmayan bir çok duaları dile getirmekten çok çok yüce idi.

Duaların, en faziletli olanı da Rasulullah'dan rivayet edilenleridir. Allah (c.c.)'a hamd olsun ki, bunlar da yetecek kadar çoktur.

 

“Ali (r.a.), birgün ve gecesinde bin rek'at namaz kılardı” diyorsun. Bu iddian da tamamen bâtıldır.

İşte Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ki, birgün ve gecesindeki kıldığı namazların toplamı kırk rek'attır. Kaldı ki, Emirülmü'minin ümmetin ve şahsının işleriyle ilgili olan meşguliyetinden dolayı bin rek'at kılması için zaman da bulamaz. Ancak bu namaz horoz döğüşü gibi olursa olabilir. Fakat muhakkak ki Allah (c.c.) Ali'yi (r.a.) böyle bir namazdan tenzih etmiştir.

 

“Namaz ve zekatın ikisini de bir anda ifâ etmiştir” şeklindeki sözünün yalan olduğunu daha önce açıklamıştık. Bunda da hiçbir medih yoktur.

 

Kendi kazancıyla bin köle azad etmiştir” şeklindeki sözüne gelince; bu da yalandır, diyoruz. Böyle bir iddiayı ancak câhil olanlar yapabilir. Bin değil yüz köle bile azad etmemiştir. Çünkü bunu yapacak kadar malı yoktu. Böyle bir kazancı elde edecek kadar vakti de yoktu. Çünkü cihadla meşgul idi. Ticaretle iştigal etmediğini ve sanatkâr olmadığını da biliyoruz. Şu halde bu kazancı neredendir?

 

“Şi'b (hâdisesinde)de kendisi çalışır, malını Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) infak ederdi” şeklindeki ihbarın da açık bir yalandır.

Çünkü müslümanlar Şi'b (yerin ismi) den dışarıya çıkarmıyorlardı. Onun için Ali (r.a.) de çalışamıyordu. Babası Ebu Talib müslümanlarla beraber olup ihtiyacını kendisi karşılardı. Hatice'de (r.a.) zengin olduğu için durmadan malını infak ediyordu. Zaten Ali (r.a.) Şi'b hadisesinde yaşça onbeş yaş civarında bulunuyordu.

(Ali (r.a.) Nübüvvetten 13 veya 15 sene önce doğmuştur. Şi'b hadisesi de Nübüvvetin 10 cu senesinde vuku bulduğuna göre Ali'nin (r.a.) o sıralarda 23 ilâ 25 yaşlarında olması daha uygundur. (Mütercim)

 

“Ali (r.a.) insanların en âlimi idi” diyorsun.

Aksine Ebubekir ve Ömer (r.a.) Ali (r.a.)'den daha âlim idiler. Çünkü, Ebubekir (r.a.)'den başka hiç-kimse Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in huzurunda hükmetmek, hitabette bulunmak ve fetva vermek cesaretinde bulunamamıştır.

Müslümanlar Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in vefatından şüphe ederken O, hiç çekinmeden Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in vefatını herkese açıklamıştır. Nerede defnedeceklerini Ebubekir beyan etmiştir. Müslümanlar zekatı vermek istemeyenlerle savaşmak hususunda kararsız iken, Ebubekir (r.a.) zekatı vermeyenlerle savaşmanın nass ile sabit olduğunu ispat etmiştir. Feth süresindeki:

“And olsun ki, inşaallah emniyet içinde bulunan kimseler olarak başlarınızı traş etmiş ve kısaltmış olduğunuz halde korkmaksızın mutlaka Mescid-i Haram'a gireceksiniz” mealindeki âyeti Ebubekir (r.a.), Ömer (r.a.)'e açıklamıştır.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in:

“Allah, bir kulu dünya ve âhiret arasında muhayyer kılmıştır.” hadisini kendisi ashaba açıklamıştır. “El-Kelâle”yi Ebubekir (r.a.), müslümanlara tefsir etmiştir. Ali (r.a.) de Ondan biraz ilim almıştır. Sünen'de rivayet edildiğine göre Ali (r.a.) şöyle buyuruyor:

“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bizzat kendisinden işittiğim hadislerden Allah (c.c.)'ın dilediği kadar faydalanıyordum. Başkasının Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'dan bana hadis rivayet etmesi karşısında da Onu yemin ettiriyordum. Yemin ettikten sonra Ona inanıyordum. Her haliyle doğru olan Ebubekir (r.a.) de Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Günah işleyen her müslüman, abdest alır, iki rekat namaz kılar ve Allah'tan bağışlanmasını dilerse, muhakkak Allah onu affeder.” buyurduğunu rivayet etmiştir. (Tirmizi Tefsir Al-i İmran, Ebu Davud Salat: 361, İbn Mace İkamet: 193)

“Sonra başkalarının da rivayet ettiği gibi Ebubekir  (r.a.)'in başkalarından daha âlim olduğu icma' ile sabittir. Aynı sözleri Mansur b. es-Sem'ânî rivayet etmiştir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da şöyle buyuruyor:

“Benden sonraki iki kişiye; Ebubekir ve Ömer'e uyunuz.” (Tirmizi Menakıb: 16,37, İbn Mace Mukaddime: 11)

Müslim'de rivayet edilen ve müslümanların Rasulullah'la beraber bulundukları bir seferde Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:

“Müslümanlar, Ebubekir ve Ömer'e itaat ederse doğru yolu bulurlar.” (Müslim Mesacid: 311, Ahmed: 5/298)

Yine rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) her ikisine:

“İkiniz bir hükümde ittifak ederseniz, size muhalefet etmem” buyurmuşlardır.

Bilindiği gibi İbn-i Abbas bir konuda nass bulamadığı zaman, Ebubekir  (r.a.) ve Ömer'in sözlerine dayanarak fetva verirdi. Kaldı ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in İbn-i Abbas'a dua ederek:

“Allah'ım Onu dinide âlim kıl” dediği sabittir. (Buhari Vudu: 10, Müslim Fedail: 138, Ahmed: 1/266, 314)

 Ebu Şeyhe; Ebu Muaviye'den, O'da A'meş'den, O'da İbrahim'den, O'da Alkame'den rivayet ettiğine göre Ömer (r.a.) şöyle buyuruyor:

“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), geceleyin Ebubekir'in yanına giderek müslümanların, işleriyle ilgili olarak müşaverede bulunurken ben de Onunla beraber idim”

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), hicret ederken yaşadığı en korkulu günlerinde Ebubekir'den (r.a.) başkasını arkadaş edilmemiştir. Bedir muharebesi'nin yapıldığı günde Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in çadırında Ebubekir  (r.a.)'den başka hiç kimse Onunla beraber çadırda kalmamıştır.

Buhari'de rivayet edildiğine göre Ebu'd-Derdâ (r.a.), şöyle buyuruyor:

“Bir kere ben, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in yanında oturduğum sırada bir de Ebubekir'in elbisesinin eteğini diz kapakları açılıncaya kadar toplayarak (telaşla) geldiği görüldü ve Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bize:

“Herhalde arkadaşınız birisiyle çekişmiş olacak” buyurdu.

Sonra Ebubekir  (r.a.) gelip selam verdi. Ve:

“Yâ Rasulallah! Benimle Hattab oğlu arasında bir münazaa vuku buldu. Fakat bu münakaşada ben, Ömer'in hukukuna tecavüz etmiştim. Sonra pişman oldum da Ömer'den kusurumun affını diledim. Fakat Ömer imtina etti. Ben de huzurunuza geldim,” dedi. Bunun üzerine Rasulullah üç kere:

 “Allah seni mağfiret etsin ya Ebâbekr!” buyurdu. Sonra Ömer de bu dargınlıktan nedamet etti ve Ebubekir'in evine giderek:

“Ebubekir burada mı?” diye sordu. Ev halkı:

Hayır, burada değil, diye cevap vermeleri üzerine Ömer de Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in huzuruna geldi ve Ona selâm verdi. Bu sırada Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in siması (nın rengi) değişmeye başladı. Hatta Ebubekir (Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Ömer'e itab etmesinden) korktu da iki dizi üzerine çökerek iki kere:

“Ya Rasulullah! Vallahi bu işde ben Ömer'den ziyade ileri gitmişimdir” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), (Hepimize hitab ederek):

“Şüphesiz ki Allah beni size Peygamber göndermişti. Bunu size tebliğ ettiğimde hepiniz beni yalanlamıştınız da (Nübüvvetime yalnız) Ebubekir inanmıştı. Ve uğrumda canını, malını feda etmişti,” buyurdu.

Sonra Rasulullah iki kere:

“Şimdi Ashabım! Siz, (bu aziz) dostumu bu nisbetiyle ve bu hususiyetiyle bana bırakmıyacak mısınız?” buyurdu. (Buhari Fedail: 5)

(Râvi Ebu'd-Derdâ der ki):

“Ebubekir (r.a.) hakkında izhar olunan bu ta'zim üzerine Ondan sonra onun hatırı hiç incitilmedi.”

Reşîd; Mâlik b. Enes'ten Ebubekir (r.a.) ve Ömer'in (r.a.) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a nisbeten olan makamlarını sorunca. Mâlik b. Enes şöyle buyurdu:

“Onların, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a nisbeten olan makamları, Onun vefatından önce kendisiyle beraber bulundukları makam gibidir.”

Ondan sonra Ebubekir'i (r.a.)n nass'a muhalif olan, hiç bir sözü tesbit edilmemiştir. Ama bu özellik başkasında yoktur.

Yine Sahihayn'de rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:

“Hiç şüphe etmeyiniz ki, sizden evvelki ümmetlerde peygamber değilken kendilerine ilham edilenler, var idi. Benim ümmetimde de böylesi varsa Ömer'dir.” (Buhari Fedail: 6, Enbiya: 54, Ahmed: 6/55)

“Bir kere uyurken bana (bir bardak) süt sunuldu. Ben sütü içtim, hem o kadar içtim ki, şimdi bile onun kanıklığı tırnaklarımda cereyan eder, sanıyorum. Sonra (artığımı içmesi için bardağı) Ömer'e sundum.”

Ashab:

“Ya Rasulallah! Bu rüyanızı ne ile te'vil edip yordunuz?” diye sorunca, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“İlim ile!” buyurdular.” (Buhari İlim: 22, Tabir: 15, Müslim: 16, Darimi Rüya: 13)

Tirmizi'de bulunan ve Bekr b. Amr'ın, Mişrah b. Âhan'dan, O da Ukbe b. Âmir'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyururlar:

“Benden sonra Peygamber olsaydı, Ömer olurdu.” (Tirmizi Menakıb: 19)

Tirmizi aynı zamanda bu hadise “Hasen” demiştir. Yine sahihaynde rivayet edildiğine göre Ebu Said el-Hudrî:

Peygamberin haletini aramızda en iyi bilen Ebubekir (r.a.) idi, buyuruyor. Ali (r.a.) de:

“Beni Ebubekir  ve Ömer'e (r.a.) tercih eden birini işitirsem, Ona müfteriye (iftira eden) uyguladığım cezayı uygularım,” buyururlar. Yine seksen ayrı rivayetle beyan edildiğine göre Ali (r.a.) mimberden müslümanlara:

“Peygamberinden sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebubekir ve Ömer'dir.” buyurmuşlardır.

Buhari şöyle diyor:

Muhammed b. Kesîr, Süfyan'dan, Cami' b. Şadad'dan, Münzir es-Sevrî'den, naklettiğine göre Muhammed b. el-Hanefiyye şöyle diyor:

“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’dan sonra insanların en hayırlısı kimdir?” diye babama sordum. Babam da:

“Oğlum bilmiyor musun?” dedi. Ben de:

“Hayır” dedim. Babam:

“Ebubekir'dir” dedi.

“Ondan sonra kimdir?” dedim.

“Ondan sonra Ömer'dir” dedi.




Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol