Kur'an ve Sünnet
   
 
  3.7.8---3.7.9

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.7.8

 

Râfizî şöyle diyor:

“Ali'nin imametine delâlet eden ve Kur' an'dan olan altıncı delil şu âyet-i kerimedir:

“Allah'ın yüksek tutulmasına ve içlerinden adının anılmasına izin verdiği evlerde, insanlar sabah akşam O'nu tesbih ederler. Nice adamlar vardır ki, ne bir ticaret, ne de bir alışveriş; Allah'ı anmaktan, namazı gereği üzere kılmaktan ve zekatı vermekten kendilerini alıkoymaz.” (Nur: 24/36-37)

Sa'lebî'nin naklettiğine göre Enes ve Büreyde şöyle diyorlar:

“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), bu âyeti okuyunca adamın biri kalkarak şöyle dedi:

“Ya Rasulullah! Bunlar hangi evlerdir?” Rasulullah:

“Bunlar Peygamberlerin evleridir” dedi. Ebubekir :

“Yâ Rasulullah! Bu ev de Onlardan mı?” diyerek Fâtıma'nın evine işarette bulundu. Rasulullah:

“Evet, hem de onların en üstünüdür” dedi.”

 

Ey Râfizî!

Bu naklin sıhhatini açıklamanı istiyoruz. Zaten sahih olduğunu ispatlayamazsın.

Sa'lebî'nin, ne konuştuğunu bilmeyen birisi olduğunu daha önce de söylemiştik. Bu rivayeti de yalandır. Uydurma olmasında hiçbir şüphe yoktur. Âyetler de alimlerin ittifakına göre mescitler hakkındadır. Ali (r.a.), ticaret ve alış-verişin kendilerini Allah (c.c.)'ın adını zikretmekten alıkoyamayan zatlardan olsa dahi -ki öyledir- hiçbir zaman bu özellik Peygamberden sonra O'nun bu ümmetin en üstünü olduğunu gerektirmez.

Âyetteki lafız da “Rical” olup çoğuldur. “Reculün = bir tek adam” denmemiştir.

 

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.7.9

 

Râfizî şöyle diyor:

“Ali'nin imametine delalet eden âyetlerden birisi de şudur:

“Ben, sizden buna karşı yakınlara sevgiden başka bir ücret istemem” (Şûra: 26/23)

Ahmed b. Hanbel Müsnedinde rivayet ettiğine göre İbn-i Abbas şöyle diyor:

Bu ayet nazil olunca, Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dediler:

“Yâ Rasulullah! Onları sevmemiz vacip olan akrabaların kimlerdir?”

Rasulullah:

 “Ali, Fâtıma ve iki çocuğudur” buyurdular. Salebî'nin tefsirinde ve sahihaynde de aynı rivayetler vardır. Ashab arasında Ali'den başka sevilmesi vacip olan kimse olmadığına göre, Ali en üstün olanıdır. Yine O'nun imam olması gerekir. Ali'ye muhalefet etmek O'nu sevmeye aykırıdır. O'na itaat etmek O'nu sevmektir. O da vaciptir.”

 

“Ey Râfizî!:

“Ahmed'in müsnedinde” şeklindeki sözün, müsnede yaptığın açık bir iftiradır.

“Sahihaynde de aynı rivayet vardır” şeklindeki sözün de mezkûr eserlere iftiradır.

Aksine Sahihayn ve Müsned'de rivayet ettiğinin mütenâkızı vardır. Yalancı cahillerin nakilleriyle amel etmek mümkün müdür?

Ama Ahmed b. Hanbel dört halifenin faziletleriyle ilgili olarak bir eser tasnif etmiş ve rivayetlerin sahih ve zaifini ayrı ayrı beyan etmiştir. Hatta bilahare oğlu Abdullah da Ona bazı hadîsler eklemiştir. Daha sonra Ebubekir el-Katîî bu esere zaif ve yalan rivayetler ilave etmiştir ki câhiller de bütün bu rivayetlerin Ahmed b. Hanbel'den geldiklerini zannetmişlerdir. Bu çok çirkin bir hatadır. Abdullah'ın ziyadeleri babasınınkilerden farkedilir derecede açık olduğu gibi, El-Kâtîî'nin ziyadeleri ile Abdullah b. Hanbel'in dışındaki kişilerden rivayet edildikleri de açıkça bellidirler.

Şûra yirmiüçüncü âyet-i kerimesi ittifakla Mekkidir. Ali (r.a.) de Fâtıma (r.a.) ile Medine'de evlenmiştir. Hasan hicri üçüncü, Hüseyin de hicrî dördüncü senede dünyaya gelmişlerdir. Hal böyle iken Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) âyet-i kerimeyi henüz mevcudiyetlerini bilmediği kimseleri sevmenin vücubu ile nasıl tefsir eder?

Ayetin sahihayn'daki tefsirine gelince:

İbn-i Abbas'a âyetin mânâsı sorulduğu esnada Said b. Cübeyr orada bulunduğu için kendisi cevap vererek “âyetin manası Muhammed'in akrabalarını sevmektir” demesi üzerine, İbn-i Abbas:

“Acele ettin. Kureyşten hiçbir soy yoktur ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara akraba olmasın,” dedi. Ayette:

“Ben, (Rasulullah), sizden bana karşı bir ücret istemem” buyuruluyor. Fakat aramızdaki akrabalıktan dolayı beni sevmenizi istiyorum.”

İşte Kur'an'ın tercümanı ve Ali'den (r.a.) sonra ehl-i beytin en âlimi olan İbn-i Abbas böyle söylüyor.

Yine âyette:

“Aramızdaki akrabalıktan dolayı beni sevmenizi” denilmiştir. “Benden dolayı akrabalarımı sevmenizi...” denilmemiştir. Eğer Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) akrabalarını sevmenin vacip olduğu ifade edilmek istenilseydi, Enfal sûresinin kırkbirinci ayetinde kullanılan lafız gibi bir lafız kullanılacaktı. Âyet şöyledir:

“Biliniz ki, kâfirlerden ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin muhakkak beşte biri Allah içindir. O da, Peygambere ve O'nun akrabasına yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlara aittir...”(Enfal: 8/41) ,

“Allah'ın, peygamberine memleketler ahalisinden verdiği ganimet, Allah için, peygamber için, O'na yakın olan akraba için, yetimler, yoksullar ve yolda kalmış kimseler içindir.” (Haşr: 59/7)

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in akrabalar hukukuyla ilgili olarak yaptığı bütün tavsiyeler bu kabildendir.

“El-Mevedde = Sevgi” lafzının isim değil masdar olarak zikredilmesi, sevginin akrabalar için olması istenilseydi, “El-Meveddete Li Zevil Kurbe = Akrabalara sevgi” denilecekti.

Biz Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in yaptığı tebliğ için elbette karşılık istemediğini ifade ediyoruz. Bu hususta da âyetler vardır. Bazıları şunlardır:

“De ki: Ben bu yaptığım tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum” (Furkan: 25/57).

“Yoksa (İman etmeleri için) kendilerinden bir ücret istiyorsun da (bunu) cereme vermekten ağırlanıyorlar mı?” (Tur: 2/40),

“... Benim mükafatım ancak Allah'a aittir” (Furkan: 25/72)

Fakat bu âyetteki istisna munkati'dir.

“De ki: Ben bu yaptığım tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum, ancak Rabbine bir iman ve itaat yolu tutmak isteyen kimseler istiyorum” (Furkan: 25/57) âyetinde olduğu gibi.

Şüphesiz ki, ehl-i beyti sevmek vaciptir. Fakat vacip olduğu bu âyetle sabit değildir. Onları sevmek de Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ücreti değildir. Aksine onları sevmek emredildiğimiz konulardandır. Hem de ibadetten sayılır.

Sahîh hadiste rivayet edildiği gibi Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Ğadîr Hum'da bir hutbe irad ederken şöyle dedi:

“Ehl-i Beytimin hukukuna riayet hususunda size Allah'ı hatırlatıyorum.” (Müslim Fedail: 36-37)

Bu sözü üç defa tekrarladı. Sünendeki rivayette de Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dedi:

“Nefsimi elinde tutana (Allah'a) yemin ederim ki, mü'minler sizi Allah için ve bana olan yakınlığınızdan dolayı sevmedikleri müddetçe cennete giremezler”.

Eğer ehl-i beyti sevmek Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) vermemiz gereken bir borç olsaydı o sevgiden dolayı mükafat alamazdık. Mükâfat alacağımıza göre bir müslüman bunun ibadet değil de bir borç olduğunu nasıl söyleyebilir?

Böylece biz, başka bir delille Ali'ye (r.a.) karşı sevginin vacip olduğunu ispat etmiş olduk. Ancak bu vücubiyyette Ali'nin (r.a.) üstün olduğunu veya imametin yalnız O'na mahsus bulunduğunu gerektiren bir durum yoktur.



Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol