Kur'an ve Sünnet
   
 
  2.3.11

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

2.3.11

 

Râfizî:

“Ali b. Musa insanların en zahidi ve en âlimi idi” diyor.

Bu sözüne karşı da şöyle diyoruz:

Hüseyin'in (r.a.) torunlarının mübtelâ olduğu en büyük musibet, râfizîlerin onların etrafında fırkalaşarak kendilerini ta'zim etmeleri, propaganda ve aşırılıklarla onları ileriye sürmeleridir. Ali b. Musa, kadri yüce bir insan idi. Zamanında ondan daha âlim olan Şafiî ve bazı zatlar bulunuyordu. Ma'ruf el-Kerhî ve Ebu Süleyman ed-Dârânî de onun zamanında yaşamış ve ondan daha zâhid olan iki zattır. Râfizîler ise, dedelerinden nakletmiş diye Ali b. Musa'ya dayandırarak çeşitli eserleri te'lif edip uydurmuşlardır.

Daha sonra Râfizî:

“Cumhur-u fukaha Ondan ilim nakletmişlerdir” diyor.

Bu ise bir iftiradır. Ancak âlimlerden bazıları ondan ilim nakletmişlerdir. Ebu's-Salt el-Herevî gibi. Sözlerine daha birçok şeyler ekleyen Râfizî:

“Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Fâtıma namusunu korumuştur. Allah da ateşi soyuna haram kılmıştır, buyurmuşlardır.” diyor. Bu iddiası da yalandır. Çünkü namuslarını koruyan kadınların sayısını Allah (c.c.)'tan başkası bilemez. Bu gibi kimselerin soyunda iyi ve kötü kişiler de vardır. Binaenaleyh Fâtıma'nın üstünlüğü yalnız namusunu korumasıyla değildir. Ondan sonra râfizîler, ehli sünnetten oldukları için Fâtıma'nın evladından bir çoğunu fâsıklık ve kâfirlikle itham etmişlerdir. Râfizîlerin Zeyd b. Ali'yi reddederek ona karşı mücadele etmeleri gibi.

 Râfizî daha sonra Mehdî'den bahsederek onun Muhammed el-Muntazar olduğunu iddia etmiştir. Bu iddiasına karşı da şöyle diyoruz:

İbn-i Cerir, İbn-i Kani' ve başkaları, Hasan b. Ali el-Askerî'nin çocuğu olmadığını söylemişlerdir. İmâmîler ise Hasan b. Ali el-Askerî'nin çocuğu olduğunu ve bu çocuk iki üç veya beş yaşında iken Samarra'da Sirdâb (mağara)'a girdiğini iddia ediyorlar. Gerçekten bu çocuk mevcud olsaydı Allah (c.c.)'ın hükmüne göre annesinin veya başkasının terbiyesi altında kalması, malının da onu koruyacak kişinin zimmetinde bulunması gerekirdi. Malına el konulan ve terbiyeye müstahak olan bir kimse ümmete nasıl imam olabilir?

Bunun varlığını veya yokluğunu farzetsek bile insanlar ne dünya ve din ve ne de ilim hususunda ondan istifade etmedikleri gibi, onunla hiçbir maslahat ve güzellik de meydana gelmiş değildir. “İnsanların zulmünden dolayı gizlenmiştir” denilecek olursa “Dedelerinin zamanında da zulüm olmasına rağmen onlar gizlenmemişlerdir” denilir. Sonra ona inananlar mağaranın ağzını kapatmışlardır. Neden bir kere olsa dahi onlarla buluşmadı?

Halbuki O, içinde taraftarları olan bir bölgeye yerleşebilirdi. Yok hükmünde olan kişi ile, uzun bekleme, devamlı hasret, üzüntü ve muhal olan bir şeyi talep etmekten başka hiçbir maslahat meydana gelmemiştir. Çünkü bunlar dörtyüz elli seneden beri bunun çıkışına dua etmelerine rağmen duaları kabul edilmemiştir. (Eserin yazıldığı tarihe itibar edilmiştir. Müellifin vefatından bugüne kadar 677 sene geçmiştir)

 Râfizî, daha sonra İbn-i Ömer'in rivayet ettiği ve:

“Âhir zamanda soyumdan bir adam çıkacaktır...” mealinde olan uzun hadisi zikrediyor.

Buna karşı da şöyle deriz:

Bu hadis aleyhinizde bir delildir. Çünkü hadisteki “Onun ismi ismime, babasının ismi de babamın ismine benzer” sözü, çıkacak olan bu kişinin Muhammed b. Abdullah olup, Muhammed b. Hasan olmamasını gerektiriyor. Üstelik Ali'den (r.a.) rivayet edildiğine göre âhir zamanda çıkacak bu ikisinin Hüseyin'in soyundan değil, Hasan'ın soyundan olacaktır.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol