Kur'an ve Sünnet
   
 
  2.3.35

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

2.3.35

 

Râfizî şöyle diyor:

“Muaviye, Ali'ye karşı savaştı. Halbuki Onlara (Ehl-i sünnet) göre Ali dördüncü halife, gerçek imam ve kim ki gerçek imama karşı savaşırsa âsî ve zâlimdir.”

Ey Râfizî!

Senin bu dediğin doğrudur. Fakat bazan bâğî kendisinin hak yolda olduğuna inanır. Bazan da bilerek ve nefsî hevasına uyarak âsi olur. Çoğu zaman da böyle olur. Bu ikinci takdire göre böyle bir şey vuku bulmamıştır. Buna rağmen ne Muaviye'yi (r.a.) ve ne de Ondan efdal olan Ali'yi (r.a.) hatâdan tenzih edemeyiz.

Misver b. Mahreme'den rivayet edilen meşhur bir hikâye vardır. Şöyleki:

“Misver (r.a.), bir ara Muaviye (r.a.) ile başbaşa kalırlar. Muaviye (r.a.) kedisini neden yadırgadığını Misver (r.a.)'e sorunca, O da O'na birçok sebepleri sayıverir. Muâviye (r.a.):

Ey Misver! Senin günâhların yok mudur? Diye sorar. Misver (r.a.) : vardır, der. Muâviye:

Günahlarının Allah (c.c.) tarafından bağışlanmasını istemez misin? Deyince, Misver:

İsterim, cevabını verir. Bunun üzerine Muâviye (r.a.) şöyle buyurur:

“Ey Misver! Senin Allah (c.c.)'ın rahrahmetine iten ve beni de o rahmetten uzaklaştıran şey nedir? Vallahi -Senin beni yadırgadığın sebepler de dahil- Allah ile gayrisi arasında muhayyer bırakılmışsam mutlaka ben Allah-ü Tealâ'yı ondan gayrısına tercih etmişimdir. Vallâhî cihad, cezaların tatbiki, emr-i bilma'ruf ve nehy-i aniimünker'in dışında yaptığım ameller, senin amelinden efdaldir. Ben öyle bir din'e inanıyorum ki, Allah (c.c.) O dinin mensuplarının iyiliklerini kabul etmesine karşılık onların günahlarını affediyor.”

Ey Râfizîler! Haricîler ve Nâsibîler (Nasîbî: Ehl-i beyt'e düşmanlık eden kimse. ) size:

Ali'nin (r.a.) adalet ve imanına olan deliliniz nedir? diye soracak olurlarsa, onlara mütevatir olan İslâmından ve ibadetinden başka söyleyeceğiniz bir şey yoktur. Mezkûr guruplar:

Aynı şeyler Ebubekir, Ömer ve Onlardan başka kendilerini zemmettiğiniz ashab-ı kiram hakkında da mütevatirdir. O halde aramızdaki fark nedir? Kur'ân'ın delilleri ile karşımıza çıkarsanız, bu deliller aynı zamanda her iki gurubu da kapsarlar. Şu kadarı var ki, siz büyük bir cemaatı İslâmdan çıkarırken biz yalnız birisini çıkardık, dediklerinde, siz tekrar:

Ali'nin (r.a.) adalet ve yüce imanına delalet eden faziletleri vardır, diyecek olursanız; Onlar da:

Diğerleri hakkında da aynı faziletler vârid olmuştur. Ya hepsinin adaletini ve yüce imanlarını kabul edeceksiniz veya hepsini de zemmedeceksiniz, diyeceklerdir.

Ey râfizîler! Ali'nin (r.a.) adalet ve yüce imanını savunurken, müslümanların ona yaptıkları bîatı delil olarak ileriye sürüyorsanız, size şöyle deriz:

Bilindiği gibi ilk üç halifeye bîat eden müslümanlar daha çoktur. Nitekim Şam mıntıkasının tümü ile Mısır'ın ekser halkı Ali'ye (r.a.) bîât etmemişlerdir.

Bütün bunlardan başka nâsibîler:

Ali (r.a.) (hâşâ!) bâğîdir. Güven içerisinde iken savaşa ilk olarak kendisi başlamış, müslümanların kanını akıtmıştır. Onun zamanında müslümalara kılıç çekilmiş, müşriklerden vazgeçirilmişti, şeklinde asılsız iddiaları vardır.

Haricîlere gelince:

Onlar her iki gurubu da zemmediyorlar. Amr b. Ubeyd ve mu'tezileden bir gurup, (Cemel Vak'ası için) herhangi birisini belirtmeden, ikisinden birinin haktan çıktığını iddia ediyorlar. Sıffîn muharebesinden dolayı da Amr b. Ubeyd, Vâsıl b. Ata ve Ebü'l Huzeyl (r.a.) ; Ali'nin (r.a.), Muâviye (r.a.) ile yaptığı savaştan- dolayı isabet ettiğini söylüyorlar. Bu sözü İbn-i Hazm nakletmiştir. Haricîlerden bir gurup da:

Ali (r.a.) başta haklı idi. Fakat hakem olayından sonraki hükmü kabul edince (hâşâ!) kâfir olmuştur, diyorlar.

“Muâviye taraftarları azgındırlar. Çünkü Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ammar'a:

“Seni azgın bir topluluk öldürecektir, demiştir.” denilecek olursa, şöyle deriz:

Evet bu haber sahihtir. Ancak ilim adamlarından bazıları bu hadisi zayıf telakki etmişlerdir. Seleften Ebu Hanife, Mâlik, Ahmed ve diğerleri:

Ali (r.a.)ile Muâviye (r.a.) arasındaki savaşta bağilik (azgınlık-haksızlık) şartı mevcut değildir; Ondan sonra Allah (c.c.) bâğî olan toplulukla hemen savaşmayı emretmiştir. Aksine mü'minlerden iki topluluk savaştığında aralarını bulmayı emretmiştir, diyorlar. Bu sebepledir ki Ali (r.a.) ile Müaviye (r.a.) arasında vuku bulan savaş, İmam-ı Ahmed ve İmam-ı Mâlik'e göre “Fitne savaşıdır.” Ebu Hanife de:

“Âsiler, imama karşı savaşmaya başlamadıkları müddetçe onlarla savaşmak caiz değildir.” diyor.

Muâviye (r.a.) taraftarları da savaşa ilk başlayanlar değildir.

Ondan sonra ehl-i sünnet; gerçek İmam (halife)'ın ma'sum olmasının gerekmediğini, Ona itaat etmeyene karşı her ferdin savaşmasının lâzım geldiğini, ve ma'siyet olarak bildiği bir hususta Ona itaat'ın vacip olmadığını söylüyorlar.

Hatta böyle bir şeyin vukuu halinde müslümanın kenarda kalmasını evlâ görüyorlar.

Ashab'ın bir bölümü de bu noktadan hareket ederek Ali (r.a.) ile birlikte Şam halkına karşı savaşmayı terketmişlerdir. Buna rağmen Ali'ye (r.a.) karşı savaşanlar, ya âsî, ya hata etmiş müctehid veya isabet etmiş müctehiddirler. Hangi durum takdir edilirse edilsin, onların hali imanlarına zarar vermediği gibi, onların cennete girmelerine de mâni değildir.

Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyuruyor :

“Eğer mü'minlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz, eğer biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız; eğer dönerse aralarını adaletle bulunuz, âdil davranınız, şüphesiz Allah âdil davrananları sever. Şüphesiz mü'minler birbiri ile kardeştirler; (öyle ise dargın olan) kardeşlerinizin arasını düzeltin...” (Hucürât: 49/9-10)

Görülüyor ki Allah (c.c), birbirleriyle savaşan iki topluluğu da “kardeş” olarak tesmiye etmiştir.

Râfizînin: “Muâviye, Rasulullah için vahîyden bir tek kelime bile yazmamıştır.” şeklindeki iddiası da diğer iddiaları gibi yalandır. (Çünkü bizzat Râfizînin kendisi, Muaviye'nin (r.a.) Rasûlullah'a mektup yazdığını daha önce itiraf etmişti. Rasulullahda (sallallahu aleyhi ve sellem) mektuplarında ve diğer yazılarında vahiyden başka birşey yazdırmaz. )

Nitekim Allah (c.c):

“O, kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahiy iledir.” (Necm: 3-4) buyururlar.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol