Kur'an ve Sünnet
   
 
  2.1.20

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

2.1.20

 

Râfizi İbnu'l-Mutahhar şöyle diyor:

Kerramiyye, Allah yüksek bir yerdedir diyorlar. Bir cihette olan bir şeyin sonradan olup ve o cihete muhtaç olduğunu bilmiyorlar.”

Evet, bu söz Kerramiyye ve ilk büyük şiîlerin mezhebine aittir. Sen de bunun batıl olduğuna dair bir delil zikretmemişsin. Bütün mü'minler “Cihet” lafzından bahsetmeseler de Allah (c.c.)'ın âlemin fevkinde olduğunu kabul ederler. Evet onlar ma'budlarının alemin üstünde olduğu inancı ile yoğrulmuşlardır.

Ebu Ca'fer el-Hemedanî (Ebu Ca'fer el-Hemedanî, Muhammed b. Hasan b. Muhammed'dir. Hadiste sağlam hafızdır. Asrında yaşayan Horasan, Irak ve Hicaz'daki hadis hafızlarından rivayet etmiştir. İbnus-Sem'ânî: Asrında ondan daha çok hadis dinleyeni görmedim, diyor. H. 531 de vefat etmiştir. Yalnız yukarda zikredilen Ebul Meâlî'nin İmam'ul Herameyn el-cüveyni olduğunu kabul etmiyoruz. Çünkü imamül Haremeyn “El-Risaletün-Nizamiyye” adlı eserinde alimlerin istiva konusunda muhtelif görüşte olduklarını, bazılarının te'vile giderek bu hususta kitap ve sünetten delil getirdiklerini, bazılarının da -ki bunlar seleftir- te'vile baş vurmadıklarını, Selefin, delillerin zahirine göre hareket ederek manayı Allah (c.c.)'a havale ettiklerini söylüyor. Yine imamül Haremeyn, bu meselede selefe umduklarını, onların icma'i delil teşkil ettiğini, şeriatın dayanağı onlar olduğunu, ayrıca beyan ettikten sonra ashab-i kiramın asrı bu şekilde sona erdiği için istiva hususunda hiçbir te'vile başvurmadan öylece inanılması hak olduğunu söylüyor. Ancak Allah (c.c.)'ı yaratıklara hiçbir surette benzetmemek şarttır. Alah'ın arşa istiva ettiği ve dünya semasına zaman zaman indiğini bildiren ayet ve hadislerin te'viline baş vurmadan mananın aslını Allah (c.c.)'a havale ederek hareket etmek gerekir.)

Ebul Meâliye şu soruyu soruyor:

İstivanın nasslara dayanmayan, semaî bir yorum ile bilindiğinin manası nedir? Halbuki istiva ile ilgili rivayet olmasaydı onu bilemezdik. Sen de bunu te'vil etmeye kalkışıyorsun. Bu iddianı terket. Kalbimizde ve zarurî olarak hissettiğimiz şeyden bahset. O da şudur:

Şunu kesinlikle biliyoruz ki, her “Ya Allah!” diyen kimse diliyle bu kelimeyi telaffuz etmeden mutlaka kalbinde yüksekliği kasdeden bir mana hisseder. Sağa -sola dönüp başka bir manayı kasdetmeye yeltenmez. Bu hissi kalbimizden söküp atacak bir yol gösterebilir misin?

Bunun üzerine muhatab sarığıyla oynayarak:

Hemedanî beni şaşırttı dedi. İşte bununla Allah (c.c.)'ın âlemin üstünde olduğunu nefyeden delilin nazari olduğu anlaşılmış oldu. Bu nazarı delil de hiçbir zaman fıtratın zaruretini değiştiremez. Hele mütevatir nassları asla ortadan kaldıramaz.

Zaruri olan bir şeyi nazari iddialarla ortadan kaldırmak mümkün değildir.

Aslında böyle bir yola tevessül edilmesi halinde nazari deliller de temelden sarsılmış olur. Çünkü böyle bir yol aslın ferini çürütmek olur ki, neticede nazari ve zaruri bütün deliller hükümsüz kalır.

İşte Kerramiler akli delillerle Allah (c.c.)'ın yukarı cihette olduğunu kabul ediyorlar. Onlara göre iki şey varsa bunlar ya girift veya ayrıdırlar. Bunun böyle olmasını da zaruri görerek, mevcut olup da kendisine işaret edilemeyen bir şeyin varlığını kabul etmek aklı ve hissi zorlamak olur.

İşte Kur'an-ı Kerim bir çok yerlerde Allah (c.c.)'ın yüksekte olduğunu açıklamaktadır. Hatta bu yerlerin üçyüz kadar olduğunu söylemişlerdir. Sünnet ise bununla doludur. Selefin sözleri Onların bu hususta ittifak ettiklerini göstermektedir. Bunun zıddını iddia edenlerin delil getirmeleri gerekir.

Râfizînin “Herhangi bir yerde olan her şeyin hadis ve o cihete muhtaç olması gerekir” sözü, şu iki şartın tahakkuku halinde doğrudur.

Birincisi, cihetin maddeten mevcut olması ve kendisine bizzat işaret edilebilmesi,

İkincisi, o varlıktan ayrılmamasıdır.

Şüphesiz ki Halikın bir cihet (yer) içinde olduğunu ve o cihete ihtiyacı bulunduğunu söyleyen kimse Allah (c.c.)'ı mekana muhtaç kılmıştır. Bunu kimse iddia etmemiştir. Çünkü Arşı O yaratmıştır. Dolayısıyla Ona muhtaç olmadığı kesindir.

Allah (c.c.)'ın arşın üstünde olması hiçbir zaman O'nun arşa muhtaç olduğunu gerektirmez. Kaldı ki Allah (c.c.) âlemi tabaka tabaka yaratmasına rağmen yüksektekini alttakine muhtaç kılmamıştır. Yerin üstünde boşluk, onu da bulut, gökler ve arş takib eder ki, biz bütün bu varlıklar karşısında mutlak kuvvetin Allah'ta olduğuna inanıyoruz. Arşın meleklerini ve güçlerini yine Allah (c.c.) yaratmıştır.

Ey Râfizî!

Senin selefin olan El-Kummi Er-Râfizî “Arş Allah (c.c.)'ı taşıyor” derse ona nasıl cevab verebilirsin? Veremezsin. İstivayı kabul edenler şöyle diyor:

“Allah arşa muhtaç değildir. Allah her şeye kadirdir. Allah (c.c.)'ın kendisini taşıyacak bir varlığı yaratmaya kadir olması, O'nun yüceliğine delâlet ediyor. Hiçbir zaman O'na muhtaçtır, denilemez.”

Daha önce “Cihet” lafzıyla biri yaratılmış mevcud, diğeri ma'dum olan iki şey kasdedilir, demiştik. “Allah âlemin üstündedir” diyenlerin tümü Onun yaratılmış ve mevcut olan bir yerde olduğunu söylemezler. Ancak “cihetten” arş-ı a'lâ kasdedilirse elbette ki, Allah arşın üstündedir. Semanın üstündedir, diye hadislerde beyan edildiği gibi.

Râfizîier ise “Cihet” lafzını genel manasıyla olarak Allah (c.c.)'ın bir cihette olduğunu kabul etmek, O'nun o cihetin (yer) içinde olmasını kabul etmek gibidir, şüphesini ortaya koydular. İnsanın evinde olduğu gibi. Buna dayanarak, böyle olması halinde Allah başkasına muhtaç olur, dediler. Aslında bütün bunlar tutarsız iddialardır.

Rafizîler devamla şöyle dediler:

“Allah bir cihette olsaydı, cisim olması gerekirdi. Her cisim de sonradan yaratılmıştır. Çünkü cisim değişikliklerden kurtulamadığı için sonradan olmadır.”

Evet bu iddialar da münakaşa konusudurlar. Hatta bazı âlimler:

Cisim olmayan bir şey cihette olabilir, demişlerdir. Bu âlimlerin sözlerine itiraz edilerek:

Bu fikriniz akla aykırıdır, denilecek olursa; bizim fikrimiz, alemin içinde ve dışında olmayan bir mevcudu kabul etmekten akla daha çok yakındır, diyeceklerdir. Bazıları da, ner cismin hâis -sonradan olma- olduğunu kabul etmezler. Kerramiyye ve ilk şiiler gibi. Bunlar “cisim hadislerden kurtulmaz” fikrini de kabul etmezler. Hadîs, Kelam ve felsefecilerin bir çoğu da “havadisle -sonradan yaratılanlar- ilgisi olan herşey hadistir” sözünde münakaşa etmişlerdir.


Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol