Kur'an ve Sünnet
   
 
  6.6---6.7

بســـم الله الرحمن الرحيم

 

6.6

 

Râfizî şöyle diyor:

“Ehl-i sünnet Rasulullan'ın:

“Benden sonra gelecek iki kişiye: Ebubekir ve Ömer'e uyunuz” buyurduğunu rivayet ederler. (Tirmizi, Menakıb: 16, 37, İbn Mace, Mukaddime: 11)

Evet, bu rivayetin aslı belli olmayıp, delâleti de imamet için değildir. Zira fakihlere uymak onların halife olmalarını gerektirmez. Kaldı ki, bu ikisi kendi aralarında çok ihtilaf etmişlerdir. Onlara uymak mümkün değildir. Sonra hadis diye rivayet ettikleri bu haber :

“Ashabım yıldızlar gibidir” şeklindeki hadislerine de muarızdır.” (Feyzul Kadir: 4, 76, Camiu'l- İlm: 2, 91)                                                    

Râfizî'nin bu iddiasına da cevabımız şudur :

Yukarıdaki rivayetlerimiz mutlaka sizin iddia ettiğiniz delillerden daha kuvvetlidir. Çünkü mezkûr rivayetimizi Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi nakletmişlerdir. Ali (r.a.) hakkındaki nass ise tamamen bâtıldır. Hatta nassınız hakkında İbn-i Hazm şöyle demiştir:

Râfizîlerin bu rivayeti, mechûlun meçhulden rivayet ettiği bir nakildir. Bu mechûl kimse de Ebul Hamra lakabıyla bilinmektedir ki, biz âlimler içinde böyle bir kişi tanımıyoruz.”

Rasûlullah'ın, Ebubekir (r.a.) ve Ömer'e (r.a.) uymayı emretmesi, bu iki zatın zâlim ve mürted olmadıklarını ispatlamaktadır. Çünkü bu vasıflara hâiz olan kimse rehber olamaz. Ebû Bekir (r.a.) ve Ömer (r.a.) arasındaki ihtilaflar da çok nadirdir. Kardeşlerle beraber dedenin hissesi, cihad mallarının eşit dağıtılıp dağıtılmaması meselesi ve Hâlid'in (r.a.) tayin ve azli gibi mevzulardır. Bu konularda ayrı ayrı ictihadları olmuştur.

“Benden sonraki iki kişiye, Ebubekir ve Ömer'e uyunuz” mealindeki hadis, onların ittifak ettikleri meselelerde kendilerine uymayı vacip kılar.

“Ashabım yıldızlar gibidir” mealindeki hadis ise, hadis imamları tarafından zaif görlüdüğü için hüccet değildir.


بســـم الله الرحمن الرحيم

 

6.7

 

Râfizî devamla şöyle diyor:

“Ehl-i sünnet mağara hadisesi ile ilgili olarak,

“Uzaklaştırılacaktır ondan takva sahibi olan” ve

(Ey Resulüm, Hüdeybiye seferinden) geri kalan o bedevilere de ki: Siz yakında çok kuvvetli olan cengaver bir kavimle harb için çağrılacaksınız.” meallerindeki âyetleri zikrederek, çağıracak bu kişinin Ebubekir (r.a.) olduğunu, Onun Bedir günü Rasûlullah'ın yanında ve çadırda bulunduğunu, malını Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) için harcadığını ve namaz için imam tayin edildiğini iddia ediyorlar. Halbuki Rasûlullah'la (sallallahu aleyhi ve sellem) beraber mağarada bulunmasında onun için bir fazilet yoktur. Peygamberin onu arkadaş kabul etmesi, şerrinden emin kalması içindir. Çünkü bu işi ifşa edebilirdi. Mezkûr âyetler de, onun eksikliğine, zayıflığına ve sabırsızlığına delildir. Âyetteki “Üzülme” sözü durumu bize daha açık göstermektedir. Üzülmek, sıkılmak iyi bir şey veya itaat olsaydı, Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) onu bundan alıkoyması imkansız olurdu. Yok eğer üzülmek, sıkılmak ma'siyet ise onun fazileti rezalete dönüşmüş olur.

“Uzaklaştırılacaktır ondan, takva sahibi olan” mealindeki âyetten murad ise, Ebu Ed-Dahdahtır. Komşusuna bir hurmalık alınca bu âyet nazil olmuştur.

“Geri kalan o bedevilere de ki”, mealindeki âyetten murad ise, Hudeybiye'ye gitmeyenlerdir. Bunlar hayber ganimetlerini almağa çıktılar, fakat:

“De ki, bize tabi olamazsınız” âyeti ile engellenmişlerdir. Çünkü, Allah (c.c.) Hayber ganimetlerini, Hudeybiye'ye gidenler için kılmıştır.” (Hüdeybiye seferinden) geri kalan o bedevilere de ki:

“Siz yakında çok kuvvetli olan cengaver bir kavimle harb için çağrılacaksınız.” âyetiyle, sonradan sizi çağıracağız mânâsı anlaşılıyor. Bilahare Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onları Mute, Hayber ve Tebuk gibi gazvelere çağırmıştır. Bu davetçinin, savaştığı için Emirulmü'minin olması da mümkündür.

“Çadırda Rasûlullah'ın yalnızlığını gidericiydi” sözü de doğru değildir. Çünkü Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) dostu ve yalnızlığını gideren Allah'dır. Fakat, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Bekri savaşmağa emrettiği takdirde defalarca kaçacağından ve bundan dolayı da fitne çıkabileceğinden onu yanında tutmuştur. Durum böyle olunca, savaşmadan oturan mı, yoksa cihad eden mi üstündür. Ebu Bekr'in (r.a.) malını infak ettiğini iddia etmeleri ise tamamen yalandır. Çünkü malı yoktu. Babası da gayet fakir idi. Malı olsaydı babasına yardım ederdi. Ebubekir (r.a.) câhiliyye devrinde çocuk mürebbisi, İslâm devrinde de terzi idi. Onu halife ilan ettiklerinde terzilikten alıkoydular.

“Azığa ihtiyacım var.” demesi üzerine, Ona hergünü için beytül-maldan üç dirhem maaş vermeye başladılar. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ise, daha Ebubekir'in (r.a.) bir şeyi yokken, hicretten evvel ve hicretten sonra da Haticenin malı ile zengindi. Ebubekir (r.a.) malını infak etseydi, Ali hakkında “Hel Eta” suresi indiği gibi, onun hakkında da ayet nazil olurdu. Ali'nin (r.a.) kendilerine yardım ettiği kişilerin en üstünü de şüphesiz ki, Rûsûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)tır.

Ehl-i sünnetin Ebubekir (r.a.) hakkında iddia ettikleri mal infakı, Ali'nin mal intakından fazla olmasına rağmen bu hususta âyet nazil olmamıştır. Binaenaleyh bu konu ile ilgili rivayetlerin yalan olduğu ortaya çıkmış oluyor. Ebu Bekrin (r.a.) namaz için imamete geçirilmesi bir hata neticesidir. Çünkü Bilal ezanı okuyunca, Aişe (r.a.) babasının öne geçirilmesi için Bilâl'e emretmiştir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) uyanır ve ezan sesini işitince, “Beni camiye götürün” dedi Abbas r.a.) ve Ali'nin r.a.) koltukları arasında camiye giderek, Ebubekir (r.a.)'i imametten azledip, kendisi namaza başlıyor. Bütün bunlar cumhurun delilleridir. Akıllı olan insaf gözüyle baksın, nefsin arzularını bırakarak hak olanı bulsun. Âbâ ve ecdadı taklit etmekten vazgeçsin.”

Râfizî'nin bu uzun iddiasına karşı da cevabımız şudur:

- Bu sözlerde hiçbir insan için mümkün olmayan yalan ve iftiralar vardır.

- Şüphesizki, râfizîler bu iftiraları uydurmada yahudiler gibidirler.

- Gerçekten râfizîler iftiracı bir kavimdir. Allah'ın nurunu söndürmek ve hakikatleri ters çevirmek istiyorlar.

- Râfizîler hakkı red ve yalanı tasdik etmede bidatçıların en kalabalık olanlarıdır.

Mağara hadisesi de Ebubekir (r.a.) için açık ve öğücü bir fazilettir. Onun hakkında Allah (c.c.) şöyle buyurur:

“Hani Mekke kafirleri onu Mekke'den çıkarttıklarında ikinin ikincisi (Peygamberin arkadaşı Ebubekir (r.a.)) ile (Sevr dağında) mağaradaydılar. O vakit Peygamber arkadaşına şöyle diyordu: Mahzun olma, zira Allah'ın yardımı bizimle beraberdir.” (Tevbe: 9/40)

Buhari ve Müslim'de rivayet edildiğine göre, Ebubekir (r.a.) şöyle der:

“Bir mağarada iken müşriklerin tepemize kadar gelen ayaklarını gördüm. Ve:

“Onlardan birisi kendi ayaklarına bakacak olursa bizi görür” dedim. Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Üçüncüleri Allah olan iki kişinin durumundan haberin var mıdır?” buyurdular. (Buhari Fedail: 2, Menakıb: 45, Tefsir Tevbe: 1, Müslim, Fedail: 1, Tirmizi Tefsir Tevbe)

Buradaki beraberlik özeldir;

“Korkmayınız, zira ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm.” ayetinde olduğu gibi.

İbn-i Uyeyne şöyle diyor:

Peygamberlerine karşı olan tavırlarından dolayı Allah (c.c.) Ebubekir'in (r.a.) dışında bütün insanlara itabta bulunarak şöyle buyurmuştur:

“Eğer siz, Peygambere yardım etmeseniz, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi yine eder. Hani Mekke kafirleri onu Mekke'den çıkarttıklarında ikinin ikincisi (Peygamberin arkadaşı Hz. Ebu Bekr) ile (Sevr dağında) mağaradaydılar. O vakit Peygamber, arkadaşına şöyle diyordu: Mahzun olma, zira Allah'ın yardımı bizimle beraberdir.” (Tevbe: 9/40)

Ebu Kasım es-Suheylî ve daha bir çokları:

Bu beraberlik Ebubekir'e (r.a.) hastır. Ondan başkasına ait olduğu bilinmemektedir, diyorlar.

“O vakit Peygamber, arkadaşına şöyle diyordu: Mahzun olma Allah'ın yardımı bizimle beraberdir.” mealindeki âyet Ebubekir'in (r.a.) ashab arasında zirvede bulunduğuna delildir.

Sıddik (r.a.) Peygamberliğin gelmesinden vefat edinceye kadar Rasûlullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) arkadaşlık etmiştir. Bu dostluk o kadar ileriye gitmiştir ki, “Hayatta da, ölümde de ondan ayrılmamıştır.” sözünün meşhur olmasına vesile olmuştur.

Buhari'deki bir başka hadiste Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Arkadaşımı bana bırakmıyacakmısınız?” buyurmuştur.

Buhâri ve Müslim'de rivayet edildiğine göre Hz. Aişe şöyle der:

“Babamla anamın İslam diniyle mütedeyyin olmıyarak yaşadıklarını hiç hatırlamam. O zamanlarda bir günümüz geçmezdi ki, o günde sabah ve akşam vakitlerinde Rasûlullah bize gelmemiş olsun.”

Buhârî'de rivayet edildiğine göre, Hudeybiye antlaşmasının şartlarını ağır gören Ömer (r.a.), Rasûlullah'a:

“Biz müslümanlar hak, düşmanlarımız batıl üzerinde bulunmuyorlar mı?” Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

Evet öyledir” buyurdu.Ömer (r.a.):

“Şu halde dinimiz uğrunda bu denâeti niçin kabul edelim?” dedi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Muhakkak surette ben, Allah'ın peygamberiyim. Ben buyurdu.Ömer (r.a.): (bu maddeyi kabul etmekle) Allah'a isyan etmiş değilim. Allah benim yardımcımdır”

“Vaktiyle sen bize yakında varıp Beyti (Kabe'yi) tavaf edeceğiz, diye haber vermemiş miydin?” deyince, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Yok, ben sana (Vakit tayin ederek) bu sene varıp tavaf edeceğiz, diye haber vermedim” buyurdu. Ömer (r.a.) devamla şöyle dedi:

“Bu konuşmayı takiben Ebubekir'e (r.a.) vardım ve: Ey Ebubekir (r.a.)! Bu adam Allah'ın hak peygamberi değil midir?” dedim. O da:

Evet hak peygamberidir” dedi. Ben:

“Biz müslümanlar hak, düşmanlarımız batıl üzerinde değil midirler?” dedim. Ebubekir (r.a.):

Evet öyledir” diye cevap verdi. Ben;

“Öyle ise niçin dinimizi küçük görüyoruz?” dedim. Ebubekir (r.a.):

“Behey adam, Muhammed Allah'ın peygamberidir. O, Rabbine âsi değildir, Allah onun yardımcısıdır, sen hemen onun emrine sarıl. Vallahi Muhammed hak üzeredir, dedi...” (Buhari Şurut: 1,15, Hacc: 106, Muhsar: 3, Meğazi: 35, Ebu Davud Cihad: 168, Sünnet: 9)

Bu ve buna benzer hareketlerinden dolayı Ebubekir (r.a.) sıddik unvanına nail olmuştur.

Yine Buhâri'nin rivayetine göre, Ebu ed-Derda (r.a.), Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Ey insanlar, Ebubekir'in hakkını veriniz. O hiçbir zaman bana kötülük etmemiştir.” buyurduğunu rivayet etmiştir. (Buhari Fedail: 2)

Akıllı kimse, sahih hadisleri güzelce incelerse, doğru ve yalanın hangisi olduğu kendisine açıkça belirlenmiş olur. Her kim gerçek hadisler ile râfizîlerin şüpheli hadislerini birbirine karıştırırsa, onların asılsız iddialarına sapacaktır.

Onun için sanatı sanatkara, tababet tabibe, dil bilgisini dilciye, parayı sarrafa teslim etmek gerekir.

Buna rağmen bütün bunların yanılmaları mümkündür. Ama, fakih ve muhaddisler böyle değildir. Fakihlerin batıl bir mes'ele üzerinde ittifak etmeleri mümkün olmadığı gibi, muhaddislerin de yalanı tasdik veya doğruyu yalanlamaları mümkün değildir.

Binaenaleyh iyi düşünen bir kimse, Ebubekir'in (r.a.) zatına mahsus faziletlerini çok açık bir şekilde müşahede edecektir. “Allah bizimledir” ayet-i kerimesini:

“İnsanların Rasûlulah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) en sevimli olanı Ebu Bekir'dir”,

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yokken müracaatın Ebu Bekir'e yapılması ve sıddikiyeti ona mahsus kılan hadisler, bütün bunlar Ebubekir'in (r.a.) faziletine delalet eden apaçık delillerdir. (Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir kadına: “Beni bulamazsan, Ebubekir'e sor” buyurmuşlardır. )

Namaz ve hac için Rasûlullah'ın onu vekil etmesi, vefatından sonra da müslümanların topyekün ona itaat etmeleri ayrıca onun üstünlüğüne delalet eder.

Bunlardan başka kendisiyle Ömer (r.a.)'in faziletlerini dile getiren hadisler vardır. Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) her ikisine iman ile şehadette bulunması, Ali (r.a.)'nin: Rasûlullah'ın:

“Ebubekir ve Ömer'le beraber çıktım” sözünü çokça söylediğini nakletmesi:

“Ben, Ebubekir ve Ömer buna inanıyoruz” hadisi de bu kabildendir.

Fakat Ali'nin (r.a.) menkibeleri çok olmasına rağmen, yalnız ona mahsus faziletleri belirten yirmi kadar hadis vardır. Menkibeleri de sayısızdır. Bütün bunlar Ebubekir'in (r.a.) Rasûlullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) dost olduğunu gösteren delillerdir.

Râfizî'nin iddia ettiği gibi Ebubekir (r.a.), Rasûlullah'ın düşmanı olsaydı, müşrikler mağaranın dibine geldiklerinde sevincini ilan etmesi gerekirdi. Aksine Ebubekir (r.a.) üzülmüş, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da “üzülme Allah bizimledir.” buyurarak, Allah'ın onları koruyacağını ve onlara yardımcı olacağını bildirmiştir.

İnsanların en geri zekalısı dahi böyle tehlikeli bir yolculukta Rasûlullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) arkadaşlık edemin halini idrak etmekten âciz değildir. Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yalnız onun arkadaşlığını ve dostluğunu kabul ettiği bir kimse, gizlice onun düşmanı olması mümkün müdür?

Böyle bir şeyi ancak insanların en câhili ve en geri zekâlı olanı kabul edebilir. Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine gizliden düşman olan birisini dost kabul ettiğini iddia edenleri, hasseten bunu akıl ve ilimce mahlukatın en mükemmeli olan zata caiz görenleri Allah rezil etsin.



Facebook beğen
 
Kur.an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
 
Kur'an ve Sünnet
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol